Menu

Virginia Woolf’un Eserleri ve Hayatı



İngiliz feminist, yazar ve eleştirmen Virginia Woolf’un (1882 – 1941) yaşam öyküsünü ve en beğenilen kitaplarını derledik.

ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ

Dört çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak Londra’da dünyaya geldi. Yazar ve eleştirmen Leslie Stephen ile Julia Prinsep Duckworth’un kızıydı. Entelektüel bir aile ortamında büyüyen Virginia Woolf, çocukken yazar olmaya karar verdi.

virginia woolf

Babasının büyük kitaplığı kız, erkek, tüm çocuklara açıktı. Ama ağabeyleri okula, dışarıya gönderilirken o, kız kardeşi Vanessa ile evde eğitim aldı. Çünkü eğitim ve bilgi erkek işiydi. Bir sürü ayrıcalıktan yararlansalar da bu temel ilke Stephen’ın kızları için de geçerliydi. 13 yaşında annesi, hemen sonra da ablası öldüğünde Virginia ağır bir sinir hastalığı geçirdi. Depresif ruh hali peşini hayatı boyunca da bırakmayacaktı. 1904’te babasının ölümünden sonra çok ağır bir depresyon daha geçirdi ve ardından kardeşleriyle Bloomsbury’e taşındı.

Virginia’nın yazarlık macerası da burada başladı. Burada girdiği ressam, eleştirmen, yazar ve felsefecilerden oluşan çevreyle birlikte Londra’nın entelektüel yaşamını belirleyecek olan Bloomsbury grubunu kurdular ve bu oluşum Virginia’nın yazarlığını besleyen en büyük etken oldu. Bloomsbury, kayıtsız şartsız düşüncenin dürüstlüğüne inanan, cinsel konularda özgürlükçü birçok ünlü edebiyatçıyı da barındıran bir gruptu.

Virginia Woolf 1909’da bir süreliğine kuzeni Lytton Strachey’la nişanlansa da, 1912’de bu çevreden gazeteci ve deneme yazarı Leonard Woolf ile evlendi. Birlikte kurdukları Hogarth Yayınevi, Virginia Woolf’un kitaplarını yayımlatması için de önemli bir fırsat oldu.

virginia woolf

Virginia Woolf – Lytton Strachey

KİTAPLARI

1. Dışa Yolculuk, 1915

1908’de tasarlamaya başladığı ve 1913’te tamamladığı, ağır bir ruhsal çöküntü geçirdiği için 1915’te yayınlanan ilk romanı Dışa Yolculuk büyük yankılar uyandırdı. Roman, yazarın daha sonraki yapıtlarında karşımıza çıkacak olan teknik ustalığın, serbest dolaylı anlatımın, kadın bilinçlenmesine odaklanışın, cinsellik ve ölüm temalarının da öncüsü adeta. Bilinç akışı tekniğiyle özdeşleşen Woolf, bu ilk kitabında klasik romana daha yakın bir çizgide sürdürüyor anlatısını. Ana karakterler olmasalar da karı koca Dalloway’ler, Virginia Woolf romanında ilk kez Dışa Yolculuk’ta görünürler.

“Kadınların, iyi eğitim almış çok yetenekli kadınların bile, erkeklere duyduğu saygı,” diye sürdürdü sözlerini. “Atlar üzerinde sahip olduğumuz türden bir güce sizin üzerinizde de sahibiz galiba. Onlar bizi olduğumuzdan üç kat daha bü­yük görüyorlar, yoksa bize asla boyun eğmezlerdi. Tam da bu nedenden ötürü, oy hakkını kazandığınızda bile birşeyler yapacağınızdan kuşku duyuyorum.”

2. Gece ve Gündüz, 1919

1919’da yayımlanan Gece ve Gündüz klasik gerçekçi üslupla yazılmıştır. Olay örgüsü, gerçek mekan tasvirleri ve titizlikle betimlenmiş karakterleriyle dönemin atmosferini yansıtır. Kadın hakları, sınıfsal farklılıklar, aşk, özgürlük gibi meseleler karakterlerin yaşamları aracılığıyla anlatılır. Yansıttığı döneme paralel olarak İngiliz modernizmini ve bununla birlikte toplumda meydana gelen dönüşümü kuşaklar arasındaki farklılıklarla birlikte dile getirir.

“Galiba aşığım. Neyse, aklımı kaçırdım. Düşünemiyorum, çalışamıyorum, dünyadaki hiçbir şey umurumda değil. Tanrı aşkına Mary! İşkence çekiyorum! Bir an mutluyum, bir sonraki an acılar içindeyim. Yarım saat süresince ondan nefret ediyorum; sonra da onunla on dakika birlikte olabilmek için canımı verecek duruma geliyorum; ne hissettiğimi, niçin hissettiğimi asla bilmiyorum; delilik bu, ama yine de son derece akla yatkın.”

virginia woolf

3. Jacob’un Odası, 1922

“Galiba bu kez yaklaşımım tamamen farklı olacak; iskele kurmayacağım; tek bir tuğla görünmeyecek, hep bir alacakaranlık duygusu, ama yürek, tutku, mizah, her şey sisler içinde yanan bir ateş gibi parlayacak.” Virginia Woolf, Günce’de bunları yazar, 1922’de yayımlanan gerçek anlamda ilk deneysel romanı Jacob’un Odası için. Roman, Kral Edward dönemi İngiliz toplumunu Birinci Dünya Savaşı’na bağlayan toplumsal değerlerin hem temsilcisi hem de kurbanı olan bir genç erkeğin portresidir.

“Sevelim sevmeyelim, içimizdeki dizginlenmemiş atı yadsıyamayız. Gönlü dilediğince, dörtnala koşmak; yorgunluktan bitap kumlara yuvarlanmak; dünyanın fırıl fırıl döndüğünü hissetmek; taşlara ve otlara karşı -kelimenin tam anlamıyla- bir dostluk dalgası hissetmek, sanki insanlık sona ermiş gibi, kadın-erkek bütün insanlara boş ver demek- böyle bir arzunun bizi sık sık pençesine almadığını söyleyemeyiz.”

4. Mrs. Dalloway, 1925

1925’te yayımlanan Mrs. Dalloway, Virginia Woolf’un dördüncü, romanları kronolojisinde Jacob’un Odası’ndan sonra ikinci romanıdır. Mrs. Dalloway, bir tek günde geçer. Mrs. Clarissa Dalloway’in akşam vereceği partiye hazırlanmak üzere, sabahleyin şehirde alışverişe çıkışı ile başlayan roman, aynı günün akşamı partinin verilişiyle de biter. Bu dar zaman diliminde, Mrs. Dalloway’in çarşıda, evde, sokakta kurduğu ilişkiler, rastlaşmalar, çağrışımlar, anılar aracılığıyla, hem Mrs. Dalloway’in hem de onun tanıdığı ve tanımadığı birçok insanın iç dünyasından geçeriz.

Virginia Woolf, Mrs. Dalloway romanına Saatler adını vermeyi düşündüğünü yazar günlüğünde. Mrs. Dalloway romanından esinlenen Saatler filmi 2002’de sinemaya uyarlandı. Film 2003’te tam 9 dalda Oscar adayı oldu ve Virginia Woolf’u canlandıran Nicole Kidman’a Oscar kazandırdı.

“Güneşi gölgeleyen bulutlar gibi bir sessizlik çöker Londra’ya ve gönüllere. Çabalar biter. Zaman, yelken direğinde çırpınır. Orada dururuz, orada kalırız. Kaskatıyızdır, insanın bedenini sadece alışkanlıkların iskeleti dik tutar. İçimizde hiçbir şey yok, dedi Peter kendi kendine; içinin oyulduğunu, bomboş kaldığını hissediyordu. Clarissa beni reddetti, diye düşündü. Orada dururken Clarissa beni reddetti diye düşündü.”

virginia woolf

5. Deniz Feneri, 1927

1927’de yayımlanan Deniz Feneri Virginia Woolf’un tek otobiyografik romanı. Çocukluk anılarına dayanarak yazdığı bir roman. Sıcak ve içtenlikli bir aile atmosferiyle dokunan roman, sekiz çocukları ve dostlarıyla birlikte bir adada yaz tatilini geçiren Ramsay ailesinin çevresinde döner.

“Ara sıra şuraya buraya dokunup geçen hafif bir esinti vardı ama hava öyle güzeldi ki gökle deniz birleşmişti, yelkenler göğe takılmış, ya da bulutlar suya düşmüş gibi duruyorlardı. Açıklarda bir geminin havada bıraktığı duman yumağı bükülüp dolanarak bir süs gibi olduğu yerde kalmıştı, sanki hava incecik bir tüldü, her şeyi yakalıyor, bozmadan ağının içinde tutuyor, yalnız hafif hafif bir o yana, bir bu yana sallıyordu.”

6. Orlando, 1928

1928’de yayımlanan Orlando isimli romanı bir aşk mektubuyla beraber sevgilisi kadın yazar Vita Sackville-West’e adanmıştır. Canı istediğinde cinsiyet ve kimlik değiştiren tarihi bir karakterdir Orlando. Erkek olarak başladığı hayatını kadın olarak sürdürür, on altıncı yüzyılda soylu bir aileye doğar, birkaç yüzyılı hızla yaşar, bir gecede cinsiyet değiştirir, yirminci yüzyılın ilk yarısına bir kadın yazar kimliğiyle ulaşır. Orlando İstanbul’a da gelir. Woolf bir yaz tatilinde kısa bir sürede yazar Orlando’yu. Orlando, 1992 yılında yönetmen Sally Potter tarafından sinemaya da uyarlandı.

“Genç bir erkekken nasıl ısrarla kadınların itaatkar, iffetli, mis kokulu ve şık olmalarını istediği geldi aklına. “Artık bu isteklerin bedelini kendi benliğimden ödemem gerecek” diye düşündü, “çünkü kadınlar bu cinsiyette kısa deneyimine bakılırsa doğuştan iffetli, itaatkar mis kokulu ve şık değiller. Onlarsız yaşamın zevklerinden hiç birini tadamayabilecekleri bu güzellikleri ancak bunaltıcı bir disiplinle elde edebilirler.”

virginia woolf

7. Kendine Ait Bir Oda, 1929

Virginia Woolf’un 1929’da kaleme aldığı, Shakespeare’in yetenekli olduğu halde kız olduğu için kendine ait bir odası olmayan, okula yollanmayan, kitap okuması bile yasaklanan ve hayatı erkekler tarafından yönlendirildiği için başarısızlık ve acı içinde ölen hayali kız kardeşi Judith’i konu alan Kendine Ait Bir Oda adlı deneme kitabı, yazan bir kadının bağımsızlığı için ilk savunmadır. Elbette, kadının yüzlerce yıldır süren ezilmişliğini ortaya koyarak feminist hareketin klasik kitaplarından biri olmuştur.

“Düşsel planda kadın son derece önemlidir; gerçek yaşamda ise tümüyle önemsiz. Şiiri bir baştan öbür başa kaplar; tarihte ise hiç görülmez. Kurmaca yazında kralların ve fatihlerin yaşamlarına hükmeder; gerçek yaşamda ailesinin parmağına bir yüzük geçirdiği herhangi bir oğlanın kölesidir. Kurmaca yazında en esin dolu sözler, en derin düşünceler onun dudaklarından dökülür; günlük yaşamda hemen hemen hiç okuyup yazamaz ve kocasının malıdır. Tarih kadından hemen hemen hiç söz etmez.”

8. Dalgalar, 1931

Mina Urgan “Virginia Woolf, 1931’de yayımladığı Dalgalar’ı yazarken, bu kitapla o güne değin hiçbir başka romancının göze alamayacağı değişik şeyleri yapmak istediğini, bu romanın o güne değin yazılan hiçbir başka romana benzemeyeceğini biliyordu. Çünkü Dalgalar, hem düzyazıyla kaleme alınacak, hem de şiir olacaktı; hem roman olacaktı, hem de tiyatro oyunu.” diyor.

“Güneş batıyordu. Günün katı çekirdeği çatlamış, yarıkları arasından ışık dökülüyordu. Hızla atılan, karanlıkta tüylenmiş oklarla vurdu dalgaları, kırmızı ve altın sarısı. Olur olmaz ışık çizgileri birdenbire parıldayıp dolaştılar çevrede, batmış adalardan gelen imler, gülüşen, utanmasız çocukların defne kurularından attıkları kargılar gibi.”

virginia woolf

9. Yıllar, 1937

1937’de yayımlandığında, aylarca çok satan listelerinde kalan ve kendisine olağanüstü popülerlik kazandıran Yıllar‘da Londralı Pargiter Ailesi’nin izini sürüyor üç nesil boyunca. 19. yüzyılın eşiğindeki hızlı dönüşümü, aynı ailenin farklı kuşaklarının gözünden aktaran yazar; bocalayan kahramanları, diğer romanlarının aksine kendi bilinç akışlarında ya da başkalarının izlenimlerinde değil de, ben anlatımı, betimlemesi ve yorumlarıyla getiriyor karşımıza.

“Abercorn Sokağı’nda kendi evinin bulunduğu batıya da dönmedi. Bunlar yerine Westminster’e doğru Green Park’ın içinden geçen sert patikalara yöneldi. Çimenler yemyeşildi, yapraklar filizlenmeye başlıyordu, kuşlarınkine benzeyen yeşil küçük pençeler dallardan fışkırıyordu, her yerde bir kıvılcım, bir canlanma vardı, hava tertemiz, canlandırıcı kokuyordu. Oysa Albay Pargiter, ne çimenleri görüyordu, ne ağaçları. Sıkı sıkı düğmelenmiş paltosunun içinde dümdüz önüne bakarak uygun adım yürüyordu parkta Albay Pargiter.”

ÖLÜMÜ

Virginia Woolf ile Leonard Woolf’un evlilikleri cinsel açıdan farklıydı. Balayı sonrasında cinsel ilişkileri kalmadı, buna rağmen 28 yıl boyunca birbirlerinde mutluluğu buldular. Bu arada kadınlara da yakınlık duyan Virginia Woolf’un eserlerinde kadınlara duyulan aşklara bol bol rastlanır. Woolf’un bu yakınlıklarını kocası Leonard bilirdi, ama hiçbir zaman rahatsızlık duymadı.

virginia woolf

Virginia Woolf – Leonard Woolf

“Sevgilim, aklımı yine kaybediyorum. Bundan eminim. Daha önce geçirdiğimiz o korkunç zamanlara yeniden katlanamayacağımızı hissediyorum. Ve, bu sefer iyileşemeyeceğim. Sesler işitmeye başladım, konsantre olamıyorum. Bu nedenle yapılması en iyi gibi görünen şeyi yapıyorum. Bana mümkün olan en büyük mutluluğu verdin. Her yönden, olabilecek en iyi kişiydin. Bu korkunç hastalık gelmeseydi, iki insanın bizden daha mutlu olabileceğini sanmıyorum. Daha fazla mücadele edemeyeceğim. Senin hayatını bozuyorum, ben olmazsam çalışabileceksin..”

Virginia’nın kocasına yazdığı son mektup. Woolf, bu son mektubunu 28 Mart 1941’de yazdıktan sonra evinden çıktı, cebine ağır taşlar koydu ve Ouse Nehri’nin acımasız sularına bıraktı kendisini.

Kaynak
Dışa Yolculuk: Bu Yolculuğu Herkes ÇıkmalıEdebiyatta Ayrıksı Bir Kadın: Virginia WoolfPsikiyatri Eğitiminde Edebiyatı Yerine Bir Örnek: Mrs. Dalloway, Erkeklerle Flört Kadınlarla Aşk


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir