Menu

10 Yabancı Ressamdan Eşsiz Kar Resimleri



Monet, Renoir, Van Gogh başta olmak üzere ünlü yabancı ressamların kar manzaralı tablolarını derledik.

1. Claude Monet (1840 – 1926) – Train In The Snow, 1875

monet

Yaptığı tabloyla izlenimcilik akımına adını veren Monet, eserlerinde nesnenin yapısı ve ışığın nesne üzerinde yarattığı ince farklılıklara göre değişkenlik gösteren çeşitli teknikler uygulamıştır. Kimi zaman yayılmış, kimi zaman bölünmüş, bazen kalın, bazen de geçirgen, parlak ve katıksız renk kullanımı buna örnek gösterilebilir. Argenteuil’e yerleştiği 1872 yılını takip eden altı yıl onun en verimli yıllarıdır, izlenimci bakış açısının resimlerinde belirginleştiği dönemdir. Bu tabloda olduğu gibi, bu dönem tabloları, anlık olayların ifade edilmesinde fotoğraf enstantanelerine benzetilebilir. Bu dönem sonlarında başladığı Saint-Lazare Garı serisi de fotografik bakışı içerir. Anlık değişen ışık ve yarattığı etkiler, ressamın bakış açısıyla birleşerek tuvalde biçimlenir.

2. Pieter Bruegel (1525 – 1569) – The Hunters In The Snow, 1565

pieter bruegel

Pieter Bruegel’in hayatı, özellikle de kökenleri, ailesi ve yaşamının ilk yılları hakkında maalesef pek az şey bilinmektedir. Bir ressam olarak Bruegel’in en erken dönem tabloları da sanatçıyı bir manzara ressamı olarak ortaya koymaktadır. Lakin Bruegel’in manzaraları hem 16. yüzyıl Flaman ve hem de Tiziano ve Venedik manzara ustalarının geleneğini çok aşmakta ve manzara sanatını yeni boyutlara taşımaktadır. Bruegel her ne kadar sanat yaşamı boyunca konu ve imge olarak geniş, kendine has bir dağarcığa sahip olduğunu gösterse de neredeyse izlenimci ve hatta dışavurumcu olarak adlandırılabilecek engin bir doğa manzarası neredeyse tüm resimlerinde teşhis edilebilecek bir öğe halini alacaktır.

Köy resimleriyle beraber geç dönemde Bruegel’in üslubundaki yalınlaşma ve anıtsallaşma özellikle dikkat çekicidir. Bu durum özellikle manzaralarında görülür. Bu açıdan Bruegel, Batı Sanatı’nda manzara resmini kendi başına bir resim konusu haline getiren ilk ressam olarak tanımlanmaktadır. Kardaki Avcılar resminde, görkemli dağları ve coşkun denizleri ile kıpır kıpır aydınlık manzaraları kadar kar altındaki ormanları ve köyleri ile muhteşem bir coğrafyayı yansıtan sakin kış manzarası resimleri de adeta yüzyıllar öncesinden izlenimcilik akımını haber vermektedir. Figürler artık manzara içinde eriyip gitmiştir. Bu resimlerde manzara o kadar ifadeci hale gelir ki adeta dışavurumcu olarak nitelenebilir. Bruegel’in bu resminde olduğu gibi diğer resimlerde de hissedilen ruh ise yer yer mizahi de olsa samimi hümanist bir iyimserliktir. Bruegel adeta, aydın ve şehirli yaşamın ahlaki, dini, politik ve sosyal yozlaşmasına, tüm kabalıkları, kusurları ve cahillikleri ile de olsa köy yaşamının naif ve dürüst yaşam tarzı ile cevap vermektedir. Bu resimlere kaotik bir çağda yaşayan bir aydının huzur arayışı olarak da bakılabilir.

Bruegel

Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor.
Köpeklerin bakışlarında birer keman tadı.
Avcılar ve kuşlar avdan dönüyor.
Zaten her yanda hüzün görülür
Uzakta çocuklar kayıyorsa,
Kızaklar tahtadan yapılmışsa,
Kar dinmişse, avdan dönüyorsa avcılar,
İnsan anlamışsa ansızın, başladığını
Gökyüzünün, ayaklarının ucunda.

Kuş tüyleriyle kaplıdır burunları
Birer sirk emeklisine benzeyen avcıların;
Soluk alır, tüy verirler yorulunca,
Yürekleri birleşir, geniş bir av ülkesi olur,
İçinde tazılar yaban ördeklerini,
Çantalı okullular kar tanelerini avlar.
Norveç’in nüfusunu bilir de okullular
Karın nüfusunu bilmezler nedense.
Zaten her zaman hüzün bulunur biraz.
Norveç’ten söz açan şiirlerde.

Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor.
Ağzımın kemiğinde dağınık bir şiir tadı.
Gürgenler ve kayınlar avdan dönüyor.
Sırtsız atmacalar çizerdim şimdi
Bir kayığın yelkeni geçseydi elime;
Unutmazdım, yelkenin bir köşesine
Tabut başlı bir avcı yerleştirirdim.

İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür.

Ülkü Tamer

3. Ivan Aivazovsky (1817 – 1900) – Winter Scene In Little Russia, 1868

aivazovsky

Aivazovsky’nin hayatı boyunca neredeyse 6.000’e yakın eser tamamladığı söylenir. O öncelikle bir deniz ressamıdır. Yarattığı tablolar hayat gibidir. Son derece muhteşem deniz dalgaları yapabilen, suyun farklı durumlarını tasvir eden eşsiz bir sanatçıdır. 1836 yılında Aivazovsky ilk kez Baltık Denizi’nde savaş tatbikatlarını izlediği sırada denizin coşkusu ile beraber kendi üslubunun da temellerini atmış oldu. Bu dönemden başlayarak görevi dolayısıyla yaşamını çok sayıda deniz ve gemi resimleri yaparak geçirdi. Kırım Savaşı ile Rusya’nın Karadeniz’e gemi dahi indirmesi yasaklanır. Karadeniz sahilinde doğan, yaşayan ve Karadeniz’in hırçın dalgalarından ilham alan sanatçı da böylece Rus donanmasıyla beraber Karadeniz’e açılmaktan men edilmiş olur. Bu tarihten sonraki resimlerine Ukrayna steplerini konu alan manzara, çiftlik evleri ve at arabaları gibi farklı konular girmeye başlar.

4. Camille Pissarro (1830 – 1903) – The Road From Versailles To Saint Germain At Louveciennes, 1872

camille pissarro

Fransız empresyonizm akımı içerisinde önemli bir yeri olan, ayrıca anarşizmi hayatının içine sokarak sanatını bu şekilde ölümüne kadar devam ettiren, Paris komününün savunucularından Camille Pissarro… 1871’de Alman işgalinin sona ermesiyle birlikte Paris’e geri dönen Pissarro, atölyesinin Almanlar tarafından yağmalandığını ve yaptığı çalışmaların büyük bir bölümünün yok edildiğini görmüştür. 1872’de ailesiyle birlikte Paris yakınlarındaki Pontoise’a yerleşti. Bu dönemde, empresyonizmin babası sayılan Paul Cézanne’la tanışıp, birlikte çalışmışlardır. 1874’e kadar yaptığı çalışmalarla izlenimci üslubunu geliştirmiştir. O döneme ait bu tablosunda olduğu gibi, eserlerinde köy, tarım ve kırsal yaşamı fazlasıyla resmetmiştir.

5. Paul Signac (1863 – 1935) – Snow, Boulevard de Clichy Paris, 1886

paul signac

Modern Fransız resminin en önemli ustalarından biri olan ve George Seurat ile geliştirdikleri noktacılık akımı ile resim sanatında büyük bir değişime imzasını atan Paul Signac, İstanbul’a da gelen ender modern sanatçılardan biridir. Yapıtları adeta mozaik görüntüsü verir. Önceleri resimlerinde Monet gibi empresyonist eğilimler görülse de Seurat ile tanışması onun resim hayatını oldukça etkiler. Hızlı fırça darbeleri ile yapılan resim yerine renkli noktaların yan yana gelmesinden oluşan noktacı anlayışı benimser.

6. Edvard Munch (1863 – 1944) – People On The Road In Wet Snow, 1881

edvard munch

Munch hem kendisi ruhsal acılar çekmiş, varoluşu, dünyadaki yerini ve görevlerini sorgulamış, insanın çaresizliğini duyumsamış hem de bu durumları resimlerine başarılı ve etkileyici bir biçimde yansıtmıştır. Korkularının, hastalıkların ona kılavuz olduğunu belirten sanatçının iç sıkıntıları ve onda bıraktığı etkileri resimlerinde sık sık konu olarak yer almıştır. Anlayış olarak sembolist olsa da konu seçimi, yoğun renk kullanımı ve anlatımı güçlendirmek için çarpıtılmış figürleri nedeniyle dışavurumcudur. Bu özelliklerle birlikte hayatın sadece güzel ve göze hoş gelen yanlarını değil, olumsuz taraflarını da gösterdiği için Munch’un Alman ekspresyonistleri üzerindeki etkisi büyük olmuştur.

7. Pierre-Auguste Renoir (1841 – 1919) – Skaters In The Bois de Boulogne, 1868

renoir

Renoir, sanat hayatının daha ilk yıllarında Manet’in üslubunu beğenmiş. Bunu, Courbet’in plastik ifade tarzı ve Delacroix’in renk dünyası ile birleştirmiştir. Ne var ki hiçbir sanatçıya ve üsluba körü körüne bağlanmamıştır. Sürekli yeni teknikler dener ve çalışmaları rengin, ışığın ve dokunun çarpıcı etkilerini yakalayan, parlak bir özelliğe sahiptir. İzlenimci akım, Renoir’i derinden etkiler ve 1868’den sonra etkin bir çalışma dönemine girer. 1881’deki Fransa, İtalya ve Cezayir gezilerini takiben, empresyonizmden uzaklaşmaya ve klasisizmin saflığına yakın düzenli fırça darbeleri kullanarak, daha az renkli ve canlı bir boyama stiline yaklaşır. Bu resminde, donmuş göl üzerinde paten yapan Parislileri empresyonizm ve klasik ekolün birleşimi ile resmetmiştir.

8. Alfred Sisley (1839 – 1899) – Winter In Louveciennes, 1878

sisley

İngiliz izlenimci ressam Sisley, Paris’te doğdu. İngiltere’ye yaptığı seyahatler dışında hep Fransa’da yaşadı. Fransız vatandaşı olmak istedi ama reddedildi. Alfred Sisley Fransız ekolündendir ama kesinlikle bir İngilizdir. Sisley, Güzel Sanatlar’da okudu, kısa zamanda Bazille, Monet ve Renoir ile arkadaş oldu, izlenimciliği benimsedi. Diğer izlenimci arkadaşlarından en büyük farkı sadece açık havada manzara resimleri yapması ve asla odak olarak bir insan, bir nesne seçmemesiydi. Louveciennes şehrinde bir kış geçirdi ve şehri kaplayan kardan çok etkilendi. Bugün Louveciennes’e ait en güzel resimler Sisley’in yaptıklarıdır. Öteki birçok izlenimci ressamın aksine, eleştirmenler tarafından hiç beğenilmeyen ve bir türlü yoksulluktan kurtulamayan Sisley, temelde bir manzara ressamıdır. Başlangıçta Carot’un etkisinde gri tonların egemen olduğu kar manzaraları yaptı. 1873’ten sonraki resimlerinde ise daha parlak ve canlı tonları kullandı. Öteki izlenimci ressamların aksine resimlerinde uyumlu ve yumuşak tonları yeğledi.

9. Vincent van Gogh (1853 – 1890) – Miners In The Snow Winter, 1882

van gogh

Van Gogh, 1879’da Belçika’da bulunan Borinage maden ocağı bölgesine misyoner olarak atandı. Orada kaldığı zaman içinde, kendi deyimiyle çaresizli­ğin ne olduğunu buldu. Maden işçilerinin tüm güçlüklerini ve fakirliklerini paylaşmakta ısrarlıydı, çoğu zaman elinde ne varsa onlara veriyordu. Bu, sanatçının kendini bedensel ve zihinsel olarak çok yorduğu bir dönemdir, bundan sonra sağlığına hiçbir zaman kavuşamamıştır. 1880 yazında Borinage’daki çalışmalarını sürdürürken, yaşantısını resme adamanın yapacağı en iyi iş olduğu kararına vardı. Kendisine, elinden gelen her yardımı hiç esirgemeyen ağabeyi Theo’ya bu düşüncesini açıkladı. Maden işçileri ve yaşantılarının çizimleriyle doldurduğu resim defterini alarak Borinage’i terketti. Bu eseri, orada bulunduğu dönemde yaptığı resimlerindendir. Van Gogh’un büyüklüğü, gerçeğe karşı koyan bir savunmanın içine girebilmesinde ve gerçeğin gö­rüntüsünü kendi iç duygularını yansıttığı eserinde vermesinde aranmalıdır.

10. Caspar David Friedrich (1744 – 1840) – Winter Landscape With Church, 1811

friedrich

Friedrich’in her şeyden önce yurdunun manzaralarıyla, geçmişini, geleceğini, tutsaklığını ve şahlanışını sorgulayan, insan ve doğa, yaşam ve ölüm, Protestanlık ve Katoliklik, geçmiş ve gelecek, tutsaklık ve bağımsızlık arasında gerçek kimliğini araştıran bir kişililik sergilediği belirgindir. Bu nedenle, bütün yapıtlarının Almanya ve özellikle de Kuzey Almanya’nın görüntülerini yansıtması doğaldır. Yapıtları tüm romantik resim, şiir ve felsefi oluşumlarda olduğu gibi derin bir mistisizm yüklüdür. Doğayı yüceltir, pitoreski sever, çizginin yerine rengi yeğler. Manzarayı saf ruhsallığın ve mistisizmin melankolik bir biçimde kaynaştırılabildiği en etkin alan olarak tercih eder. Hipnotize edici bir tarz yakalar. Doğayı ilahi olanın dışa vurumu olarak ele alan tüm romantik sanatçılar gibi Friedrich de politik ve ideolojik olgulardan yoğun destek alan bir görsel dünya yaratmıştır. Yalnızlık dolu olan yapıtları, ıssız kıyılar, sonsuz ormanlar, yalçın kayalıklar ve dağlar ile unutulmuş harabeler güçlü bir etki bırakmaktadır.

Kaynak
Lebriz Sanal DergiGünde 1 ResimVincent van Gogh


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir