Bu yazımızda, önemli halk ozanlarımızdan Yunus Emre’nin şiirlerini ve sözlerini okuyabilirsiniz. Siz de sevdiğiniz Yunus Emre şiirlerini bizimle paylaşabilirsiniz.
Yunus Emre, tasavvuf edebiyatının en büyük şairidir. Ahmet Yesevi ile başlayan Halk Tasavvuf şiiri, en üst seviyesine Yunus Emre’de ulaşmıştır. Yunus Emre’yi dünyanın büyük lirik şairleri arasına katan özelliği sufizme getirdiği, aşk ve coşku boyutu, içtenliğidir.
Abdülbaki Gölpınarlı şöyle diyor: “Yunus Emre, 1240’ta doğdu. Sarıköylü’dür. İyi bir tahsil gördüğü şiirlerinden anlaşılmaktadır. Medrese tahsilinden sonra tasavvuf yoluna girdi. Tabduk Emre’ye mürit oldu. Anadolu’nun birçok illerini, Suriye’yi ve Azerbaycan’ı dolaştı. 1320 yılında 82 yaşlarında iken vefat etti. Mezarı Sarıköy’dedir.”
Yunus Emre’nin şiirlerinde en çok Yunus ismini kullandığı görülür. Ahmet Hamdi Tanpınar “Çok muhtemeldir ki Yunus bu adı seçmiştir, Yunus Peygamber’den etkilenerek” der. İster doğduğunda konulsun isterse kendisi sonradan benimsesin bazı beyitlerinde de söylediği gibi onun adı Yunus olmalıdır.
“Yunus çağırurlar adum gün geçtikçe artar od’um
İki cihanda maksudum bana seni gerek seni”
Hemen bütün eski kaynaklar, Bektaşi Velayetnamesi, Nefahat ve Şakayık Tercümeleri, Aşık Çelebi Tezkiresi’nde ondan Yunus Emre bazen de Yunus Emrem, Emrem Yunus olarak söz ederler. Emre sıfatı da muhtemelen bu kelimenin “aşık, seven, dost, kardeş, şair” şeklindeki anlamlardan hareketle verilmiş olmalıdır.
Menkıbeler ve şiirlerinden öğrendiğimize göre Yunus çağdaşı olan Mevlana Celaleddin Rumî, Hacı Bektaş Veli, Saltuk Baba, Barak Baba, Tapduk Emre ile görüşmüş ve Tapduk Emre’ye müritlik yapmıştır. Kimi yazarlar Yunus’un okuma yazma bilmediğini söylerler ama bu konu tartışmalıdır, bazı araştırmacılar da “Yunus ümmî değildir ama öyle bilinmek ve görünmek istemektedir” der.
Yunus Emre’nin en önemli eseri Divanı’dır. Bu eserinde, aruz ölçüsüyle ve gazel şeklinde yazılmış şiirler de vardır. Fakat en güzel şiirleri hece ölçüsüyle, dörtlükler halinde söylemiş olduğu ilahilerdir. Bizzat Yunus’un kaleminden çıkmış olan, Risaletü’n-Nushiyye kısa mensur bölüm dışında mesnevi biçimiyle ve aruz ölçüsüyle yazılmış didaktik bir eserdir. Tasavvufi bir nasihatname olan, Risaletü’n-Nushiyye’nin sonunda kayıtlı olan beytiyle, yaşadığı tarihi çapa dair önemli ipucu vermektedir.
“Söze tarih yidiyüz yidiyidi.
Yunus canı bu yolda fidiyidi.”
Bu beyit Yunus’un XIII. yüzyılın sonu ile XIV. yüzyılın başlarında yaşadığını göstermektedir. Bu dönem Anadolu Selçuklu Devleti’nin siyasi, ekonomik ve sosyal bakımlardan oldukça sıkıntılı dönemidir. Şiirlerinden çıkarılan yorumlara göre Yunus evlenmiştir. Biri kız diğeri oğlan iki çocuğu vardır. Menkıbelerden birisi ise iki defa evlendiğini İsmail adında bir oğlunun olduğunu belirtir. Şiirlerinde de buna ilişkin şöyle ifadeler vardır:
“Bundan dahi verdin bize oğl-u kız-u çift halal
Ondan dahi geçti arzum benim âhım didar içün.”
Yunus’la ilgili ilk çalışma Rıza Tevfik, daha sonra ise M.Fuat Köprülü bilimsel nitelikli ilk ve hala da önemini koruyan Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar kitabını yazmıştır. Sonrasında da Abdülbaki Gölpınarlı, Burhan Toprak gibi isimlerle Yunus’un hayatı büyük ölçüde aydınlanmıştır.
“Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan”
“Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil”
“Ben gelmedim davi* için benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim”
*Davi: gönül kırmak, kavga
“Gelin tanşık* olalım iş kolayın tutalım
Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz”
*Tanşık: değerli, kıymetli
“İlim, ilim bilmekdür, ilim kendin bilmekdür
Sen kendüni bilmezsin yâ niçe okumakdur”
“Biz dünyadan gider olduk kalanlara selam olsun
Bizüm içün hayır-du‘â kılanlara selâm olsun”
“Şunlar ki çoktur malları, gör nice oldu halleri
Sonucu bir gömlek giymiş, onun da yoktur yenleri”
“Bir garib ölmiş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Sovuk suyıla yuyalar
Şöyle garib bencileyin”
“Dolap niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevla’ya aşık oldum
Onun için inilerim
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş çalap
Derdim vardır inilerim
Yunus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz
Derdim vardır inilerim”
“Severim ben seni, candan içeri
Yolum vardır bu erkandan içeri
Beni bende demem, bende değilim
Bir ben var bende, benden içeri”
“Adımız miskindir bizim, düşmanımız kindir bizim
Bir kimseye kin tutmayız, kamu alem birdir bize”
“Taş gönülde ne biter dilinde agu düter
Niçe yumışak söylese sözi savaşa benzer”
“Ben yürürüm yane yane, aşk boyadı beni kane
Ne akilem, ne divane, gel gör beni aşk n’eyledi?
Gâh eserim yeller gibi, gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi, gel gör beni aşk n’eyledi?”
“Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni”
Ya bu ne yaredir zahmı belirmez
Yitürdüm Yusuf’um Ken’an elinde
Yusuf’um bulundu, Ken’an bulunmaz”
* Tasavvufta Yusuf, vahdet yani teklik; Kenan ise kesret yani çokluk demektir.
“Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir, şol göz açıp yummuş gibi”
“Başları ucunda hece taşları
Ne söylerlerle ne haber verirler
Dökülmüştür kirpikleri kaşları
Ne söylerler ne bir haber verirler
Karlı dağların başında
Salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim için
Yaşın yaşın ağlar mısın”