Menu

Muzaffer İzgü Kitapları ve Hayatı



Muzaffer İzgü, 29 Ekim 1933’te Adana’da dünyaya gelir. Cumhuriyet’in 10. yılında doğmuştur, bunu da çok önemser. Hem söyleşilerinde hem de kitaplarında doğum tarihini “Yıl 1933, aylardan Ekim, günlerden 29, yani Onuncu Yıl… İşte o gece…” diye söyler ve yazar.

Muzaffer İzgü doğumunu anlattığında “Bando mızıka ile dünyaya geldim, gerçekten bando mızıka ile.” der. Annesinin doğum sancısı, ailece izlemek için gittikleri Cumhuriyet törenlerinde tutar. Portakal sandıkları, çinko levha ve muşambadan yapılmış bir evde, kendi deyimiyle Atatürk tutkunu olan anne babası ve kendinden bir yaş büyük ağabeyi Sefa ile yaşayan sanatçı, yoksulluk çekip zor bir çocukluk geçirir.

muzaffer izgu

Ailesine yardım amacıyla bulaşıkçılık, garsonluk, sinemada gazoz, sokaklarda darı satıcılığı ve daha birçok iş yapar. O zor yıllar, yazdığı her anıda, öyküde, romanda yer alacaktır. “Çocuk Esirgeme Kurumu’nda fakir insanlara, çocuklara yemek dağıtılırdı. Yemek almak için sıra beklerken duyduğum “Yazık, fukara, fakir” sözlerinden onurum incindiğinden, dağıtılan yemeklerin çok iyi olmasına, evde yiyecek ekmeğimiz olmamasına rağmen ilk günün haricinde buraya hiç uğramadım, evdeki soğan ekmeği ya da turşu ekmeği oradaki sıcak yemeklere tercih ettim.”

Çocukluğunda yaptığı işler arasında, onu en mutlu eden ve çok para kazandığı iş, köprüden atlamaca işidir. “Taş köprüye mahalleden arkadaşım Timuçin ile giderdik, ben altımda don ile köprüye çıkardım, Timuçin de oradan geçen insanlara “Amca şu oğlan aşağıya atlasın mı? “derdi. Ben küçücük çocuğum, adamlar bir bana bakar bir de köprüden aşağıya ve atlayamaz derlerdi. Timuçin adamları galeyana getirir işi inada bindirir, akıllarını çelerdi. “25 kuruş verirsen atlar” derdi . Anlaştıktan sonra ben cup aşağıya, ördek gibiydim o meslekte. 10 kuruşu Timuçin’in, 15’i benimdi. Bir gün 2.5 lira ile eve gittiğimi biliyorum.”

muzaffer izgu

İzgü’nün hayatının dönüm noktası, yağmurlu bir günde ısınmak için halk kütüphanesine gidişi ile olur.

“Çok soğuk bir gün, evde ısınacak hiçbir şey yok, sırtım başım ıslak. Böyle yağmurlu ıslak günlerde bir arkadaşımın evine giderdim. Şubat’ta bizim odun kömür biterdi zaten. Evine gittiğim Nedim arkadaşım bana, “Bugün seni eve götüremeyeceğim, ablamın nişanı var ama sana bir yer tarif edeyim, sen oraya git, orada soba var.” dedi. Arkadaşımın bana önerdiği yer Adana Halkevi Kütüphanesi’ymiş. 8 yaşındaydım o zaman. Gittim. Gözlüklü bir amca sobanın kıyısına yanaşırken gördü beni, oranın müdürüymüş. Zihni amca. Bana “Isın evladım, kurulan, sonra da dersini çalışırsın” demişti. O sırada baktım ki Halkevi’nde bir kadın kitap dağıtıyor, “Para ile mi?” diye sordum. Param yok. “Hayır, ödünç veriliyor” dediler. Kitapları dağıtan kadın bana Define Adası kitabını uzattı. Yaşamımda ilk kez bir kitabı elime alıyorum. Evde odun kömür yok, kitap nasıl olsun? Açtım başladım okumaya, nasıl hoşuma gitti, kendimden geçtim. İlk okuduğum kitaptır o. Aman ne macera! Dağlar, denizler, korsanlar falan… İkinci günden sonra benim ikinci evim ya Adana Halkevi Kütüphanesi’ydi, ya Ramazanoğlu Kütüphanesi.”

Ortaokuldan sonra, Diyarbakır Öğretmen Okulu’na gider ve mezun olur. Okulda tanıştığı Günsel Hanım ile evlenirler. “Hayatta en büyük aşkım eşim, sonra da kitaplardır. Eşim en büyük okuyucum ve eleştirmenimdir. Yazdıklarımı ilk o okur, tespitleri ve eleştirileri benim için çok önemlidir.” Biri erkek ikisi kız, üç çocukları olur. On bir yıl ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra, on beş yıl Türkçe öğretmenliği yapar ve 1978’de emekliye ayrılır.

muzaffer izgu

Yazın yaşamına Aydın’daki öğretmenliği sırasında başlayan Muzaffer İzgü’nün ilk yazıları 1959’da Aydın’da yayımlanan Hür Aydın Gazetesi’nde çıkar. Bu yazılar küçük öyküler ve röportajlardan oluşur. Daha sonra İzmir’de bulunan Demokrat İzmir Gazetesi’ne geçer. Milliyet ve Akşam gazetelerinde, Dönemeç, Çivi, Milliyet Sanat gibi dergilerde de yazar. Bu dönemde Akbaba dergisine her hafta bir öykü gönderir, ancak gönderdiği 42 öyküsü de yayımlanmayınca Yusuf Ziya Ortaç’a “Biliniz ki o derginin yazı kadrosuna girinceye dek posta, İzgü’den Ortaç adına çalışacaktır” diye telgraf çeker. Nihayet 26 Ağustos 1964 tarihli Akbaba’da ilk öyküsü Resmi Hizmete Mahsustur yayınlanır. Sonrasında gönderdiği öyküler, Akbaba Dergisi kapanıncaya dek yayınlanır.muzaffer izgu gecekondu

İlk öykü kitabı Gecekondu, 1970 yılında yayınlanır. “İlk kitabım Gecekondu’yu elime aldım, titriyordu ellerim. O gece Remzi Kitabevi’nin bana göndermiş olduğu otuz kitabı dizdim, geçtim karşısına, baktım, baktım, baktım…”

“Hürriyet Mahallesi’nin üzeri kara kara bulutlarla kapalıydı. Hafiften başlayan yağmur, biraz sonra şiddetini artırarak gecekonduların çinko damlarını deli deli dövmeye başladı. Damların kirli sularını akıtan olukların pasları da karışınca, kara koyu oluyordu suların rengidir. Bir süre böyle kirli aktı sular, ancak bir zaman sonra gerçek rengini aldı. Önlerine kattıkları kağıt ve çöp parçalarıyla sokağı bir anda moloz yığını haline getirdiler. Uçuşan tozlar, kararan toprağa zamk gibi yapışınca cıvık cıvık oldu her yan. Çamurla sıvanmış duvarlardan dökülen küçük taş parçaları arsız arsız molozların önüne gerilmeye çalışıyorlardı.” (Gecekondu)

 

muzaffer izgu okkes serisi

Muzaffer İzgü’nün en çok okunan, en bilinen eserlerinin başında Zıkkımın Kökü gelir. Eser ilk olarak 1969 yılında Akbaba Dergisi’nde yayımlanmaya başlar. Dergide her hafta bir bölüm olarak yer alan yapıt, yazarın çocukluğunu ve ilk gençliğini anlatır. 1988 yılında kitap olarak ilk kez yayınlanan eser, 1992 yılında filme çekilir. Film, Kültür Bakanlığı Ödülü, Hindistan Udiapur Film Festivali’nde Altın Film Ödülü, İspanya’da En İyi Yönetmen Ödülü, Tokyo Film Festivali’nde Asya’nın En İyileri Ödülü, Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü de olmak üzere beş ödül alır.

“Nedense bizim mahallenin yoksul çocuklarının hepsi kömür çuvalından çıkmıştı da Yaşar’ı, Nedim’i, Rıfat’ı leylek getirmişti. Belki de biz kışın dünyaya geldiğimizden leylekler burada değildi. Suç anamın, azıcık dişini sıkıp da bizi Mart’tan sonra dünyaya getirseydi, leyleğe binme mutluluğuna biz de erişirdik.

Babam, “Soğuk almış soğuk,” diyordu. Anacığımsa kurşun döktü, belki nazar değmiştir diye. Bilmem, neremize nazar değecekti bizim? Bir kez, pek öyle akıllı çocuklar değildik, sonra yoksulun kuru ekmek tombulluğu da yoktu üzerimizde, yüzümüzde kanın zerresini bulmak için tam araç gereçli laboratuvarlar ister; iş böyle olunca neyimize nazar değecekti ki? Eh, ana bu, kuzguna yavrusu zümrüt-ü anka görünürmüş… Kim bilir, biz de anamızın gözünde ne eşi bulunmaz, ne nazar değecek çocuklardık… Bin maşallah! Kurşun dökmenin bir yararı olmayınca, tüm duaları okuyup okuyup üzerime üfledi anacığım. İki gün de bu duaların etkisini bekledik durduk… Umut, ne iyi şeydi. Doktor parası, ilaç parası vermeden bir çocuğun iyileşmesi, yoksul evi için umutların en iyisiydi.” (Zıkkımın Kökü)

muzaffer izgu

1977’de yayınlanan Donumdaki Para adlı öykü kitabı, Türk Dil Kurumu Ödülü alır. Ancak 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 12 yıl yasaklanır. Davanın iki gün geç açılmasıyla kendisi ceza almaktan kurtulur, ancak onun deyişiyle kitabı 12 yıl hapis yatar.

“- Ooo çıktın mı hapisten Hücrenin Başı?
– Eh çıktık.
– Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?
– Köşeme çekileceğim.
– Yıldın mı yoksa?
– Yok canım, ne yılması. Bekleyeceğiz.
– Neyi?
– Ülkenin darboğazlara girmesini.

Öyle bir ülke ki, parola hep borç yiğidin kamçısı. Yiğit milletiz vesselam. Borç bini aşınca türkü söyleriz. Halk türküyü sever, ama büyüklerimiz gazel atmasını. Gazeller başlar yine. Balyoz gibi ineriz.. Bu paroladır… Bilir hücrenin başı ülke yine darboğazlardadır. Et, ekmeğin fiyatı nicedir? Dış ticaret açığı nicedir? İşsizlik, hazırlanmak gerek. Ha bugün, ha yarın polisler başlar damlar kapıya. Ama en iyisi onları beklememek. Gidip teslim olmak… Hem de zahmet olmasın diye ifadeyi evde hazırlamak, yayınevine roman götürür gibi. Birinci Şubeye götürmek.” (Hücrenin Başı (Donumdaki Para))

muzaffer izgu

Muzaffer İzgü, çocuk edebiyatı alanına, artık bir klasik sayılabilecek Ökkeş serisi ile girmiştir. 1968-1971 yılları arasında tamamladığı bu seri, büyük bir ilgi görür ve çok sevilir. İzgü’nün sevilen diğer bir çocuk kitabı serisi de Anneannemin Akıl Almaz Maceraları adlı seridir. Serinin ilk kitabı olan Anneannem Askere Gidiyor, 1973 yılında yayımlanır. Muzaffer İzgü, İstanbul Çocuk Kitapları Fuarı Masal Birincilik Ödülü alan Uçtu Uçtu Ali Uçtu (1979) adlı kitabının yanında, pek çok çocuk kitabı ve serisini yazar.

1979’da yayınlanan Ekmek Parası, Muzaffer İzgü’nün çocuklar için yazdığı en güzel romanlardan birisidir. Kitabın özelliği, yazarın kendi çocukluğunun hikayesini aktarması. Ancak 12 Eylül’de Ekmek Parası’na da 14 yıl yasak gelir.

“Babamın ev dediği şey, kocaman bir avlu, avluda bir nar ağacı, bir okaliptüs, bir küçücük oda… Odanın üstü çinkolarla kaplı, yanları bozulmuş ambalaj sandıkları ve bir yığın çamur. Babamın pencere açmak merakı yüzünden, her yıl bu mal sandıkları bıçkıyla kesilir, pencere bu yıl kuzeye bakıyorsa, gelecek yıl doğuya, batıya bakıyorsa, güneye açılırdı. Her seferinde de “İyidir iyi, değişiklik gerek.” derdi. Oysa ki biz iki küçük kardeşin dünyası kuzeyde de aynıydı, güneyde de, batıda da aynıydı, doğuda da. Yalnız ara sıra yatağımıza yattığımız zamanlar tavandaki kocaman sinema kağıdı dünyamızı değiştirirdi. Babam, bu tavanı tastamam örten sinema kağıdını yırtmadan çakmak için bir hayli cambazlık yapmış, bir hayli de haşlamıştı anamı:”Avrat, dibinden tutma, ortasından tut! Ortasından tutma, yanından tut! Kemal, keser, ver, çiviyi ver, hay gözün çıkmasın, baksana keser ayağının dibinde.” Kağıt çakılıp da bitince, onun sevinciyle tüm aile bireyleri sırtüstü yatmış, tavandaki Tarzan Ormanlar Kralı’nı izlemiştik.” (Ekmek Parası)

muzaffer izgu ekmek parasi

Muzaffer İzgü, bazıları sahnelenen çok sayıda tiyatro ve radyo oyunu da yazmıştır, Lütfen Kızımla Evlenir Misin, Sınır-Duvar gibi.

“Bütün güzel sanat dalları insan içindir. Ama tiyatro bütün güzel sanat dallarını kapsadığı için, bence en tepedeki sanat dalıdır. Resmiyle müziğiyle, edebiyatıyla, dansıyla dört boyutludur. İnsan belleğine kolayca yerleşir, düşler kurdurtur, sorular sordurtur, insanı değiştirir.”

İyi bir gözlemci olan Muzaffer İzgü, yazar olarak beslendiği toplum ile iç içedir. Yazdıklarında yaşadıklarından, gözlemlediklerinden yola çıkar. İçinde yaşadığı halkın sıradan insanlık hallerini, gerçekçi eleştiriler ve gülmece üslubuyla ortaya koyar. İnsanın sevinçlerini, özlemlerini, hayallerini, hayal kırıklıklarını yazar. Topluma ve insana ayna tutar. Toplumcu-gerçekçi bakış açısıyla bireylere ve olaylara eleştirel bir tutumla değinen Muzaffer İzgü, bu eleştiride gülmeceyi araç olarak kullanır. Fakat onun gülmecesi, kaba gülmece unsurlarından oluşmaz. Gülmecenin içinde düşünce ve emeğin olmasını ister, gülmece öğesi onda bir amaç değil, araçtır.

muzaffer izgu oyunlari

İzgü, çocuk kitapları ve tiyatro eserlerinde de gülmeceden yararlanmıştır. Her eserinde olduğu gibi çocuk kitaplarında da öz Türkçe sözcükleri kullanmasıyla dikkat çeken İzgü, pek çok yöresel ve genel halk söyleyişine de yer vererek çocukların hem sözcük dağarcıklarını hem de kültürel alt yapılarını geliştirmeyi hedeflemiştir.

Kaynak
Muzaffer İzgüMuzaffer İzgü’nün Anneannemin Akıl Almaz Maceraları Serisindeki Aile Kavramının Çocuk Gelişimi Açısından Değerlendirilmesi


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir