Dönüşüm, Dava, Şato gibi eserleriyle hatırladığımız yazar Franz Kafka’nın hayatından kesitleri, eserlerini ve eserlerinden alıntıları derledik.
Kafka 1883’te Prag’da doğdu. Taşralı Çek proletaryasından gelip zengin bir tüccar konumuna yükselmiş bir baba ile zengin ve aydın bir Alman Yahudisi annenin çocuğu olan Franz Kafka’nın, içe dönük ve huzursuz kişiliğini büyük ölçüde annesine borçlu olduğu söylenir. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka’nın iki erkek kardeşi küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kız kardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Kafka’nın ölümünden 19 yıl sonra, Nazi Almanyası’nın Yahudi katliamında hayatlarını kaybettiler.
Kafka’nın baskın karakterli babasıyla ilişkisi tüm beraberliklerine ve eserlerine bir temel oluşturur. Babasına yazdığı 100 sayfalık Babaya Mektup hiçbir zaman adresine ulaşamayacaktır. Bu mektup, Kafka’nın babasını hem küçümsediğinin hem de ona hayranlık duyduğunun belgesidir. Franz Kafka’nın bütün eserlerinin özünü içinde taşıyan bir başyapıttır. Mektubun sayfaları, psikiyatristlere, pedagoglara, edebiyatçılara ve okurlara daha yıllarca üzerinde tartışılacak ve yeni altbaşlıklar açılmasını sağlayacak betimlemelerle doludur. Bir babaya ya da bir çocuğa sahip olmuş herkesi ilgilendiren bir perspektifle donanmıştır.
“Senin karşında bir parça da olsa direnebilmek için, kısmen de bir tür intikam olarak, çok geçmeden sende farkettiğim küçük, gülünç şeyleri gözlemlemeye, biriktirmeye abartmaya başladım. Sözgelimi senin çoğu zaman yalnızca görünüşte senden üstün olan kişilere kolayca hayran kalmanı ve bunları, diyelim bir imparatorluk müşavirini ya da bunun gibi bir şeyleri durmadan anlatabilmeni diğer taraftan senin, babamın kendi değeri için, böyle değersiz onaylara ihtiyaç duyması ve bunlarla böbürlenmesi üzerdi de beni.”
(Babaya Mektup)
Franz Kafka’nın anne ve babası
Kafka, Alman Okulu’nda okumakta ve Çekçe de konuşabilmektedir. Bu nedenle, Almanlar tam bir Alman olarak Çekler de tam bir Çek olarak kabul etmezler. İşte Kafka, bu ikilem arasında, topluma yabancılaşarak büyür. Kafka, Hristiyanlar arasında bir Yahudi’dir. Sanat sevmez bir aileden geliyordur. Oluşan bu karşıtlıklar, Kafka’yı kötü yönde etkilemiş ve onu yitirilmişliğin yazarı yapmıştır.
1925 yılında kaleme aldığı Dava’da otuz yaşlarında çalışkan ve bekar bir bankacı olan Joseph K.’nin kişisel serüvenini, yaşadıklarını anlatır. Romanın ilk cümlesi oldukça çarpıcıdır. “Biri Joseph K.’ya iftira etmiş olmalıydı; çünkü kötü bir şey yapmamış olmasına karşın bir sabah tutuklandı.”
“Yasa önünde nöbet tutan bir bekçi vardır. Taşralı bir adam bir gün ona gelip yasaya girme izni ister. Ancak bekçi, o anda izin veremeyeceğini söyler. Adam düşünür ve daha sonra girip giremeyeceğini sorar. Belki der bekçi, ama şimdi olmaz. Bekçi her zamanki gibi açık duran kapının önünden çekilir ve adam içeri bakmak için eğilir. Bunu gören bekçi güler ve şöyle der: ‘Madem ki girmeyi bu kadar çok istiyorsun, beni aşarak içeri girmeyi bir dene bakalım. Ama bil ki ben güçlüyüm. Üstelik bekçilerin en küçüğüyüm. Her bir salonun girişinde gitgide daha güçlü bekçilere rastlayacaksın. Üçüncüsünden itibaren onların görüntüsüne ben bile katlanamıyorum.’ Taşralı adam bunca zorluk çıkacağını beklememiştir. Yasanın herkese her zaman açık olduğunu sanmıştır.
(Dava)
Kafka eserlerinin olduğu kadar kendisinin de bu denli karanlık ve karamsar olduğunu “Yaşam daha başında kaybedilmiş bir savaştır” diyerek özetlemiştir adeta. Kafka’nın öz yaşam öyküsü ile eserlerinde yarattığı roman kahramanları ve onların yaşantıları arasında da büyük paralellikler görülmektedir. Eserlerin çoğundaki K. isimli kahramanların Kafka’yı temsil ettikleri düşünülebilir. Şato romanında K. yabancısı olduğu bir köyde bulunmakta, yine yabancısı olduğu Şato’ya ulaşmak için yabancı kişilerle mücadele etmek durumunda kalmaktadır.
“Gözleri şatoda, yürüdü. Başka bir şeye aldırdığı yoktu. Ama yakınına geldikçe şato kendisini düş kırıklığına uğrattı; çünkü pek yoksul küçük bir kentten başka bir yer değildi burası; köy evleri bir araya gelmiş ve böyle bir kent doğup çıkmıştı. Kentin tek üstünlüğü, belki tüm binaların taştan olmasıydı; ama üzerlerindeki sıva çoktan dökülmüş ve taşlar, görüldüğü gibi, ufalanmaya başlamıştı. Bir an aklı kendi doğup büyüdüğü kente gider gibi oldu K.’nın; bu sözüm ona şatodan pek aşağı kalır yanı yoktu. Başka bir şey için değil de yalnız burasını görmek için geleydi, o uzun yolculuğa yazık etmiş, hanidir ayak atmadığı eski baba ocağını gidip dolaşmakla daha akıllıca bir iş yapmış sayılırdı.”
(Şato)
Franz Kafka kızkardeşi Ottla ile
Teması yabancılaşma olan Dönüşüm isimli hikayede Kafka’nın öz yaşamıyla paralel pek çok unsurun bulunduğu göze çarpar. Dönüşüm, Kafka’nın kendi kendisinin anlatımıdır, kuşkusuz alabildiğine iddialı bir anlatımdır. Gregor Samsa’nın babasıyla arasındaki ilişki de Kafka’nın babasıyla ilişkisini anlatan pek çok benzerlik bulunmaktadır.
“Gregor’u gören kiracılar evden ayrılma kararı alırlar. Bu olay üzerine Grete artık Gregor’dan kurtulmaları gerektiğini ailesine söyler. Anne ve baba da aynı fikirdedirler, ancak bir çözüm yolu bulamamaktadırlar. Gregor odasına döner. Kımıldayacak hali kalmamıştır. Sırtında çürüyen elma canını acıtmaktadır. Sabahın üçünde ölür. Sabah odayı temizlemeye gelen gündelikçi kadın Gregor’un ölüm haberini aileye müjdeler. Aile rahat bir nefes almıştır. Gündelikçi kadın Gregor’un cesedini ortadan kaldırıp çöpe atarken, anne, baba ve kız kardeş oturup amirlerine işten ayrılmak istediklerini belirten birer mektup yazarlar. Bütün bir günü dinlenerek geçirmeye karar verirler. Dışarı çıktıklarında anne ve baba, son aylarda iyice güzelleşen Grete’ye iyi bir koca bulmak zamanının geldiğini düşünmektedirler.”
(Dönüşüm)
Gündelik yaşamın sıradanlığını gerçeküstü olaylarla şekillendirmesi ve yapıtlarındaki bu özel sunum şekli, kendine özgü Kafkaesk (Kafkavari) kavramının yerleşmesini sağlamıştır. Bu anlatım tarzı ve Kafkaesk deyimi sinema, edebiyat ve güzel sanatların birçok alanında kendine yer bulmuştur.
Franz Kafka nişanlısı Felice Bauer ile
Aforizmalar’ı Kafka, Ekim 1917 ile Şubat 1920 arasında yazmıştır. O tarihlerde Kafka’nın iç dünyası alt üst olmuştu. Vereme yakalandığını daha yeni öğrenmiş; uzatmalı nişanlısı Felice Bauer’den ayrılmış; 1908’den 1922’ye kadar çalıştığı İşçi Kaza Sigortası Şirketi’nden hastalandığından ötürü uzun süreli bir izin almış ve ailesine ne evliliğini ne de ünlü bir yazar olarak kabul edildiğini görme mutluluğunu tattıramayacağını artık kabullenmişti.
“İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennet’ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Ama belki de belli başlı sadece bir günahları var: Sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından ötürü geri dönemiyorlar.
Dünyayla arandaki savaşımda, dünyanın yanında ol.”
(Aforizmalar)
Çek gazeteci ve çevirmen Milena Jesenska-Polak’ın Kafka’nın tümünü Alman dilinde yazmış olduğu eserlerini Çekçe’ye çevirme isteğiyle başlayan tanışmalarının ardından ikili, 1920 ve 1923 yılları arasında sürekli mektuplaşmışlardır. Milena, bir edebiyatçı ile evlidir. Kafka beraberliklerinin umutsuz olduğunu bildiği halde yıllarca mektuplaşır.
“Bak, Milena, Robinson bir gemiye tayfa yazılı o tehlikeli yolculuğa çıkmış, gemi batmış ve daha bir sürü şey geçmişti başından. Oysa yalnızca seni kaybetmem yeter, Robinson’un durumuna düşerdim ben de. Hatta onunkinden de kötü olurdu durumum. Onun bir adası, çalışmayıp dinlendiği bir cuması ve daha pek çok şeyi vardı, sonunda da bir gemi adadan yine alıp götürdü kendisini ve başından geçenleri bir düşe dönüştürdü. Ama seni yitirdim mi hiçbir şey kalmaz benim elimde, adım bile kalmaz, onu da sana verdim çünkü.”
(Milena’ya Mektuplar)
Kafka, Amerika adlı eserinde ailesinden 16 yaşında ayrılarak Amerika’ya, zengin amcasının yanına giden Praglı delikanlı Karl’ın yaşantısını kendi ağzından anlatan bu roman, iyimser tutumuyla, Kafka’nın diğer iki romanı Dava ve Şato’dan belirgin ölçüde ayrılır.
“Şimdi hatırladığı kadarıyla, bavulda bir parça Verona salamı da vardı; annesi onu fazladan koymuş, kendisiyse yalnızca küçük bir parçasını yiyebilmişti, çünkü yolculuk boyunca iştahı kapanmış, ara güvertede dağıtılan çorba da haydi haydi yetmişti. Ama şimdi, ateşçiye ikram etmek için salamın elinin altında olmasını isterdi. Çünkü böyle insanları küçük bir şey vererek kazanmak kolaydı, Karl bunu babasından biliyordu; babası iş ilişkisi içinde olduğu, düşük mevkideki memurların hepsini puro dağıtarak kazanırdı. Şimdiyse Karl’ın hediye edebileceği bir tek parası kalmıştı; buna da, belki bavulu kaybetmiştir diye şimdilik dokunmak istemiyordu. Kafası yeniden bavula takıldı; madem bavulun peşini bu kadar kolay bırakacaktı, neden yolculuk sırasında pürdikkat başında nöbet beklemiş, bu nöbet yüzünden neredeyse uykusunu feda etmişti, şimdi bunu gerçekten anlayamıyordu.”
(Amerika)
Kafka 1917’de tüberküloza yakalandı. 1922 ilkbaharında sağlığı iyice bozuldu. Birkaç defa sanatoryumda tedavi gördükten sonra 1924 Nisan başında aşağı Avusturya’da sanatoryumuna yatırıldı. 3 Haziran 1924’te 41 yaşında hayata gözlerini kapadı. Kafka, en yakın arkadaşı Max Brod’dan öldüğünde tüm bu eserlerini yakmasını istemiş, ancak ne mutlu ki Max Brod bu isteğe bağlı kalamamıştır.
Kaynak
Kafka Metinlerinde İletişim, İletişimsizlik ve Yabancılaşma Olgusu Üzerine, Franz Kafka ve Die Verwandlung (Değişim) İsimli Eseri, Modern Örgütlerde Yabancılaşma ve Kafka’nın Dönüşüm Romanının Bu Bağlamda Analizi, Varoluşçuluk ve Franz Kafka’nın Dönüşüm’ü
Yorum Yap