Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 6 romanının hikayesini ve bu romanlarından alıntılarını derledik.
1. Huzur
Ahmet Hamdi Tanpınar, bir röportajında romanına neden Huzur adını koyduğunu bakın nasıl açıklamış:
“Çünkü huzursuz bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü insan kendisiyle barışık değil. Değerler karşısında ve insan karşısında yeniden düşünmeye mecburuz. Çünkü herşeyden şüphedeyiz. Ve nihayet arkamızda eskisi gibi o kadar kuvvetle Allah’ı hissetmiyoruz. Hülasa huzursuzuz onun için.”
Eser, Cumhuriyet Gazetesi’nde günlük olarak yayınlanmış, sonra 1949’da kitap olarak basılmıştır. Roman, aşk, huzursuzluk, mutsuzluk, hüzün gibi temaların yanı sıra 2. Dünya Savaşı arefesinde toplumun huzursuz hali, toplumdaki çarpık batılılaşma, kültür buhranını da işler.
Huzur, İstanbul portresi çizen en güzel romanların başında gelir. Günlüklerinden anladığımız kadarıyla, aslında Ahmet Hamdi’nin en büyük tutkusu şiirdir. Fakat asıl başarısı da şiir estetiği ile yazdığı romanlarında olmuştur. Huzur böylesi bir şiirselliğe sahiptir.
Huzur, otobiyografik nitelikte bir romandır. Mümtaz’ın Ahmet Hamdi olduğu söylenir. Romanın kahramanlarından İhsan (amcaoğlu), Mümtaz’ın hem babası, hem hocası olmuştur. İhsan aslında Ahmet Hamdi’nin hayran olduğu büyük şair Yahya Kemal’dir. Aslında yeni yayınlanan günlüklerinde, Yahya Kemal’e zavallı, biçare, acınacak ihtiyar dese de, biz Tanpınar’ın bunu içten söylemediğini düşünüyoruz.
“Mümtaz, bu psikolojiyi ömründe ilk defa olarak tanımıyordu. Onun için benliğini, o sular altında uyuyan, fakat herşeyi idare eden kesif tabakayı biraz da bu korku yapardı. İhsan, daha o çocukken içine çöreklenen bu yılanı, kökü kalbinde ağacı ondan sökebilmek için çok uğraşmıştı. Fakat asıl Macide’nin eve gelişi ile Mümtaz iyileşmiş, yüzünü güneşe çevirmişti. Onun eline geçene kadar Mümtaz, herşeye küskün, etrafa kapalı, gökten yalnız felaket bekleyen bir mahluktu ve bunda da haklıydı.”
2. Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde kimlik, batılılaşma ve kültür sorunlarına değinmekle birlikte esas amacının yeni bir iş ve çalışma zihniyetinin, modernleşmek için gerekliliğini vurgulamaktadır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde amaç, Türkiye’de bütün saatleri aynı zamana ayarlayıp, saate bakma, vakit ölçme alışkanlığının tüm topluma yayılmasını sağlamaktır. Bu yeni hayat ve yeni insanı oluşturmak için gerekliydi.
Tanpınar, toplumun her kesiminde görülen kültür ikileminin ortadan kaldırılmasının yeni bir yaşam tarzı ve değer sisteminin getirilmesi ile mümkün olduğunu düşünmektedir. Hilmi Ziya Ülken, Tanpınar’ı şöyle değerlendirir:
“İki Ahmet Hamdi vardır. Zaman disiplini ve çalışma zihniyeti konusunda Tanpınar’ın gönlü eskinin aheste akan zaman düşüncesi ve bunun getirdiği çalışma anlayışından yanayken; aklının, modern çalışma disiplini ve zaman düşüncesinin yaygınlaşmasından yana olduğunu belirtmek hatalı olmayacaktır. Bu eserinde bu 2 görüş birbirini kovalar. Roman 20. yy’ın en önemli yazarlarından Kafka’nın metinleriyle benzerlikler gösterir.”
“Hayatı onun gibi bir bütün olarak mütalaaya alıştım. Değişme, koordinasyon, çalışmanın tanzimi, zihniyet değişikliği, üst düşünce, ilmi zihniyet gibi tabirlerle konuşmağa, kendi isteksizliğime ‘zaruret’, ‘imkânsızlık’ gibi adlar koymağa, Şark’la Garb arasında ölçüsüz mukayeseler yapmağa, ciddiliğinden kendim de ürktüğüm hükümler vermeğe başladım. Onun gibi insanlara ‘Acaba ne işe yarar?’ diyen bir gözle bakıyor, hayatı kendi teknemde yoğuracağım bir hamur gibi görüyordum.”
3. Mahur Beste
Kitap, 1944 yılında yayınlandı. Yazarın ilk romanıdır.
Kitap, “Büyük bestekarımız Eyyubi Bekir Ağa’nın ruhuna ithaf ediyorum” sunuşuyla başlar. Eyyubi Bekir Ağa (1685(?) – 1759) Mahur Beste denilince bilinen 2 bestecimizden biridir (diğeri Hammamizade İsmail Dede Efendi). Mahur Beste, Tanpınar’ın sanat anlayışını örnekler vererek, açıkça anlattığı, daha sonra yazacağı romanlarında ipuçlarını veren, yazarın öykü ile roman arasında geçiş sancılarını yansıtan acemilikleri de içinde barındıran ilk romanıdır.
Mahur Beste, kurmaca biyografik bir romandır. İstanbul konaklarında yaşayan, Osmanlı Sarayı geleneğinden gelen Behçet Bey ve ailesiyle, eşi Atiye Hanım anlatılır roman boyunca. Aslında Behçet Bey biraz da Tanpınar’ın kendisidir. Roman karakteri Behçet Bey’in babası Mekke’de, Tanpınar’ın babası ise Antalya’da kadılık yapmıştır. Behçet Bey için zaman, hoş ama hüzünlü, yaşanması gereken, ama içinde tartışılacak olumsuzlukları da barındıran bir akış, bir beste, mahur beste gibidir.
“İşte medeniyet dediğin bu konağa benzer. Evvelâ o sandığın mucizesi vardı. Yani rahmetli büyük annenin hoşuna gidecek şeyleri sen farkına varmadan hazırlayan sevgisi… Bu, o medeniyetin yaratıcı tarafıdır ve hakikaten bir mûcizeye benzerdi. Her şey âdeta hazır gibi aranmadan bulunur. Her tesadüf, her adım bir mevsim gibi yüklü ve zengindi. Hiçbir ârıza bu cömert feyzi tüketmez.”
4. Beş Şehir
Beş Şehir, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yazdığı bir şehir monografisidir. Yazar, kültür ve sanat adamı bakışını, Türk kültür ve medeniyetinin yoğunlaştığı, özleştiği önemli merkezlerden olan ve “hayatımın tesadüfleri” dediği Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul şehirlerine yönlendirmiştir. Eserde, Türk kültür ve medeniyeti hakkında önemli bilgi ve belgeler bulunmaktadır. Söz konusu şehirlerin tarihi, sosyo-kültürel yapısı, folkloru bütün unsurlarıyla değerlendirmiştir.
Arka sokaklarda dolaşır, çarşıların sesini dinler, insanlarla konuşur ve sonuçta kendisini anlatan canlı bir varlık olarak şehrin portresini çizer. Bu portrede tarih, sosyoloji, sanat ve edebiyat şehrin kimliğini yansıtmak amacıyla buluşur.
Tanpınar, bu deneme türündeki eserinde, önsözden önce eserini, dil, tarih, millet hakkındaki fikirlerinde mutlak tesiri olduğunu söylediği Yahya Kemal’e ithaf ettiği bir yazı vardır. Kitabın neredeyse yarısını İstanbul’a ayırmıştır.
“Bir şehri sevmek, aşka sebep aramaktır.” der. İnsanın bir yere bahanesi, sebebi olması anlamlı kılmaktadır yaşadığı yeri. İstanbul, Tanpınar için anlamlıdır, çünkü İstanbul’u sevmesi için onun sebep aramasına gerek yoktur, çünkü bahanesi çoktur.
“Asıl İstanbul, yani surlardan beride olan minareyle camilerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar, bir şehrin içinde âdeta başka başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran, hayalimize başka türlü yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır. Her İstanbullu az çok şairdir; çünkü irade ve zekâsıyla yeni şekiller yaratmasa bile, büyüye çok benzeyen bir muhayyile oyunu içinde yaşar. Ve bu, tarihten gündelik hayata, aşktan sofraya kadar genişler.”
5. Sahnenin Dışındakiler
Sahnenin Dışındakiler’de de iç içe geçmiş birçok hikaye vardır: Arka planda, Mütareke ve Milli Mücadele yılları anlatılırken mahalle, sokak, ev, kadın, aşk, evlilik, kimlik, toplum gibi konularda döneme ait bir panorama sunar. İnsanların zihniyet ve duygu dünyaları hakkında fikir verir. Anlatım zamanı 1920 yılı Eylül ile başlayan 4 aylık süreyi kapsar. Buradan 6 yıl öncesine geri dönüşlerle zaman genişler. Konu edilen bu döneme mahalle hayatı, insan ilişkileri çerçevesinde ayna tutulur. Zaman zaman da ileriye dönük atıflar yapılır.
“Sabiha’yı tanıyana kadar asıl mektebim bu sokak olmuştu. Orada hayatla arama gerilmiş perde birdenbire kalkar, görebildiğim nisbette her şeyi görürdüm. Çünkü burada artık yalnız benim gibiler için hazırlanmış şeyler yoktu.
Sabiha birdenbire içinde alevlenen isteklerle şimdi beni daha geniş bir aleme davet ediyordu. Fakat ben onlara hazır değildim. İhsan’ı tanıyana kadar, bilgisini şahsi tecrübe halinde bize veren insana tesadüf etmiştim.”
6. Aydaki Kadın
Ahmet Hamdi Tanpınar, son romanı Aydaki Kadın’ı tamamlayamadan vefat etmiştir. Öğrencisi Güler Güven tarafından yazarın notları arasından derlenerek tamamlanmıştır. Aydaki Kadın diğer romanları gibi İstanbul’da aydın çevrelerin hayatını konu edinmektedir.
Bu romanda Türk-İslam kültüründen bütünüyle uzaklaşmış bir Ahmet Hamdi vardır. Bunda bir yandan 1950’lerin ortalarından itibaren Avrupa’ya yaptığı seyahatlerin etkisi görülebilir. Tanpınar, Türkiye’nin geçmeye çalıştığı Batı medeniyetinden hala uzak, ama mazisine sırtını dönmüş olması itibarıyla da kendi kimliğinden giderek başka bir şeye dönmüş olmanın bunalımının had safhaya ulaştığını düşündürür.
Bu romanda Demokrat Parti ve Menderese’e de eleştiriler vardır. Bir İstanbul aşığı Tanpınar, tarihi eserlerin yıkılıp, rastgele yapılan imar faaliyetine tahammül edememektedir. Romanın baş karakteri yazar Selim, Tanpınar’a yakın bir karakterdir. Zaten bir çok eseri gibi bu eseri de otobiyografikti:
“Her cinsten çıplak omuz, göğüs, tebessüm, sahte veya hakiki mücevher parıltısı, pudra, çiçekle karışmış diş kokusu ve can sıkıntısı. Beyoğlu. Sadece eğlencelerini düşünen küçük sefaret memurları. Onlara alafrangalık namına yaltaklanan, (…) hanımlar. Kalantor Ermeni, Rum, Yahudi tüccarları. Alabildiğine yaşamak hırsı, kadın ve para avcılığı.”
Kaynak
akatalpa.org, calismatoplum.org, turkoloji.org, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Bilgi dağarcığımız genişliyor, tazeleniyor teşekkürler, çok beğendim