Rusya’nın en büyük şairi, dramaturgu, romancısı ve tarih yazımına bilimsel yöntemiyle değil, ama üslubuyla yön veren Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, 6 Haziran 1799’da Moskova’da doğar.
Puşkin, soylu bir aileden gelmektedir. Dedesi, Rus büyük elçisi tarafından Çar Büyük Petro’nun sarayına getirilen, Büyük Petro’nun Hannibal adını verdiği bir Etiyopyalı’dır. Döneminin tanınmış şair ve yazarları, Puşkin’in evine gelip gidenler arasındadır. Ancak, hiçbiri onu kendisine durmadan tuhaf masallar anlatıp, eski Rus türküleri söyleyen dadısı kadar etkilemez. Yaşlı dadısı Arina’nın anlattıkları, Puşkin’in çocukluk ruhunda silinmez izler bırakır.
Henüz 8 yaşındayken Fransızcası, Rusçası kadar iyidir. 11 yaşına geldiğinde ise özgürlükçü ve alaycı yazarlarına hayran olduğu Fransız Edebiyatı’nı neredeyse ezberlemiştir, Fransızca şiirler ve komediler yazmaya başlamıştır. 1811’de Petersburg’da aristokrat ailelerin çocuklarının eğitim gördüğü Çar Köyü Lisesi’ne kaydolur. Şair olduğunun farkına varışı bu dönemdedir. İlk şiirleri 1814 yılında Vestnik Evropy Dergisi’nde (Avrupa Habercisi) yayımlanır. 1817’de liseyi bitirdikten sonra Dışişleri Bakanlığı’nda bir göreve atanır. Bu yıllarda kaleme aldığı, toplumsal duyarlıklara yönelen ilk şiirleri, basılıp yayımlanmadığı halde kopyaları elden ele dolaşmaya başlar.
Özgürlük
Ve acı, nesillere acı verir,
İşte o uyuklarsa aymazlıkla;
İster halkı, ister çarları
Yöneten kanun zoruysa
Seni, yanıklığa çağırıyorum
Fırtınanın gürültüsünde, yakın geçmişte,
Ataları için başını veren,
Ünlü yanlışların çilekeşi.
(Çeviri: Haluk Madencioğlu)
İlya Repin, Lyceum Speech Day, 1911
1820 yılının Temmuz ayında İmparator I. Aleksandr’ın emriyle, halkı ayaklandırmaya çalışan tavırları nedeniyle tutuklanır. Aynı yıl Puşkin’in romantik dönemindeki en büyük yapıtı Ruslan ve Ludmila yayımlanır. Rus Edebiyatı’nda bir benzeri görülmemiş mizahın, kahramanlığın, ironinin, hüznün ve dönemin tutucu çevrelerince fazla cesur bulunarak, büyük tepkilere yol açan biçimde cinselliğin bir arada kullanıldığı olağanüstü bir yapıttır. Puşkin, altı şarkı ve epilogdan (son söz) oluşan bu masal şiirde Rus tarihinden, eski Rus masallarından geniş biçimde yararlanmıştır, yer yer kaba halk diliyle, yalın ve süslemesiz bir dil kullanmıştır.
Ona doğru yürüdüm ve uğursuz bir yalım
Bir ödülü oldu küstah bakışlarımın,
Ve tanıdım aşkı tüm benliğimle,
Göksel sevinciyle
Ve acı veren kederiyle…
Yılın yarısı rüzgar gibi geçti:
Heyecandan titreyerek açtım gönlümü,
Dedim ki: Naina seviyorum seni.
Ama ürkek hüznümü
Kibirle dinliyordu Naina,
Yalnızca kendi güzelliğine hayran
Şöyle yanıt verdi kayıtsızca:
Seni sevmiyorum çoban!
(Çeviri: Kayhan Yükseler)
Peter P. Ossowski, St. Michael Alexander Pushkin
1820’de özgürlükçü şiirleri, yönetim karşıtlığı nedeniyle Rusya’nın güneyinde Kişinev ve Odessa’ya sürgün edilir. Döndükten sonra Çingeneler şiirini yazdığı 1824 yılında devlet görevine son verilir ve ailesinin Mikhailovskoe’deki toprağına iki yıl sürgüne gönderilir. Puşkin’in başyapıtlarından biri olan Çingeneler, çağına yabancılaşmış insanı anlatır. Şiirin bütününde otobiyografik etkiler vardır. Zira sürgünlük döneminde, bir süre çingenelerle yaşamıştır. Çingeneler şiiri, Puşkin’in romantizmi bırakıp gerçekçiliği benimsemeye başladığı veya her ikisinin iç içe geçtiği şiiri olarak kabul edilir.
Besarabya kırlarında göç ediyorlar.
Bugün bir su yamacında obalarıyla
Onlar harap çergelerde geceliyorlar.
Özgürlük gibi, konakları sevinç dolu
Ve barışçıl uykuları gökler altında;
Yarım asılı kilimlerle örtülü
Arabaların tekerleri arasında
Yanıyor ateş. Bir aile ocağın yanında
Akşam aşını pişiriyor. Yüzünde çayırın
Otlanıyor atlar.
(Çeviri: Mustafa Öztürk)
Orest Adamovich, Portrait of Alexander Pushkin
Kırım Hanı Giray Han, haremine yeni getirilen Dilara Bikeç (Maria Potocka) adında Leh asıllı genç cariyeye görür görmez aşık olur. Ancak, bir rivayete göre haremindeki kadınlar kıskançlıktan onu zehirlerler. Diğer bir anlatıya göre ise veremden ölür. Giray Han öylesine üzülür ki, aşkını ölümsüzleştirmek için bir eser yaptırmak ister. Giray Han, ustaya “Bana öyle bir eser yap ki kederimi dünya bilsin! Dünya durdukça bu çeşme de benim gibi ağlasın” der. Puşkin, Kırım’da sürgündeyken, orada bulunan Hansaray’dan ve çeşmenin öyküsünden çok etkilenir. 1824’te kaleme aldığı Bahçesaray Çeşmesi adlı ünlü şiirini kaleme alır. Şiir, Çarlık Rusya’sında ve Avrupa’da büyük bir üne kavuşur. O dönemde Kırım’ı ele geçiren ve Tatarlara ilişkin tüm yapıtları yakıp yıkan Ruslar, Puşkin’in yazdığı bu şiirden dolayı Hansaray ve Gözyaşı Çeşmesi’ni yıkmayıp bırakırlar.
Bahçesaray Sarayı’nın Çeşmesine
Aşk fıskiyesi, ölümsüz çeşme!
Sana armağan olarak iki gül getirdim.
Seviyorum bitimsiz konuşmanı
Ve şiirsel gözyaşlarını senin.
Çiseyen gümüşsü tozların
Serin çiğlerle kaplıyor beni:
Ak, ak durmaksızın sevinçli pınar!
Anlat, anlat bana bildiklerini…
Aşk fıskiyesi, kederli çeşme!
Okudum ben de mermerinde senin
Uzak bir ülkenin övgüsünü;
Fakat Mariya’dan söz etmedin…
Ey, solgun yıldızı haremin!
Burada mı unutuldun yoksa?
Yoksa sadece mutlu düşler miydi
Mariya ve Zarema*
Ya da sadece imgelemin uykusu mu
Tenha bir alacakaranlıkta resimledi
Kendi bir anlık sanrılarını,
Ruhumun bir anlık idealini?
(Çeviri: Ataol Behramoğlu)
B.V. Shcherbakov, Pushkin In St. Michael, 1969
1825’te ilk manzum oyunu Boris Godunov’u tamamlar. Boris Godunov, 1598-1605 yılları arasındaki Rus çarıdır. Oyun, onun iktidar dönemini, o dönemin kanlı oyunlarını konu almakta. Boris Godunov, Rus besteci Mussorgsky tarafından 1868-1869 yılları arasında bestelenir. Hem Mussorgsky’nin başyapıtı olarak kabul edilmekte, hem de dünyanın en ünlü operalarından biri sayılmaktadır.
1826’da bu uzun sürgün döneminden sonra, Rus Çarı I. Nikolay tarafından Moskova’ya çağırılan genç şairin kaleminden çıkan her şey, artık Çar’ın sansüründen geçecektir. Rusya tarihinin dahi şairi, yeni Rus Edebiyatı ve yeni Rus Edebiyat dilinin kurucusu Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, başyapıtı sayılan Yevgeniy Onegin adlı şiir-romanı, yedi yılı aşkın bir süre içinde yazar. İlk bölümlerini sürgündeyken yazmaya başladığı romanın bölümlerini, okura ayrı ayrı kitaplar halinde sunar. Puşkin, Yevgeniy Onegin şiir-romanını yazarken yepyeni bir şiir kıtası yaratmıştır. Edebiyatçılar bütünüyle kendine özgü bu formu Onegin Kıtası diye adlandırmaktadır. Kitabın ele aldığı temalar evrensel, temaların işlenişi ise son derece yalındır.
Ama ne olursa olsun! Ben yazgımı
Bak senin ellerine veriyorum
Karşında dökerek gözyaşlarımı
Beni savun diye yalvarıyorum
Düşün bir: Ben burda ne çok yalnızım
Kimse beni anlamak istemiyor,
Aklını gücünü yitirmiş demiyor,
Ve benim sessizce can vermem lazım.
Sebi bekliyorum: Bir tek bakışla
Şu kalbin ümidine canlılık ver
Veya bu ağır rüyayı kesiver,
Heyhat, o hakettiğim sızlanışla!
(Çeviri: Kanşaubiy Miziev & Ahmet Necdet)
A. Kravchuk, Portrait of Alexander Pushkin
1828’de sürgündeki asker arkadaşlarını görmek üzere Kafkasya’ya giden Puşkin, hepsinin Osmanlılar üzerine düzenlenen sefere katıldığını öğrenir. Az bilinen diyarları görmek ve bir savaşa tanık olmak için, sivil olarak orduya katılır. Yolculuk boyunca eskizler çizer ve notlar tutar. Ancak, notlarını kısmen yayımladığında eleştirilir. Bu yalın notları, kendi ülkesini yeterince yüceltmemekle eleştirilmesi üzerine Puşkin, ölümünden bir yıl önce tüm notlarını yayımlar. Ataol Behramoğlu, Erzurum Yolculuğu adıyla bu notları Türkçe’ye çevirmiştir.
“Erzurum’un sokakları dar ve eğri büğrü. Yapılar oldukça yüksek. Yollar kalabalık, dükkanlar kapalıydı. İki saat kadar dolaştıktan sonra ordugâha döndüğümde, tutsak Seraskerle dört Paşa’nın da orada olduğunu öğrendim. Paşalardan biri, (korkunç derecede konuşkan, kuru bir ihtiyardı bu), bizim generallere hararetle bir şeyler anlatıyordu. Beni fraklı görünce kim olduğumu sordu. Puşkin, şair olduğumu söyledi. Paşa elini göğsüne koyup bir temenna çaktı. Çevirmen yardımıyla şunları söyledi: ”Bir şairle karşılaşmak her zaman hayırlıdır. Şair, dervişin kardeşidir. Onun ne vatanı vardır, ne de dünya nimetlerinde gözü. Biz zavallılar şan, iktidar ve para peşinde koşarken o yeryüzünün hükümdarlarıyla aynı sırada durur ve herkes onun karşısında saygıyla eğilir.”
N. N. Repin, Alexander Pushkin Autumn Dreams
1830 yılında yayımlanan, gerçekçi, akıcı, yalın bir üslupla yazılan Byelkin’in Öyküleri, Rus Edebiyatı için bir dönüm noktası sayılmaktadır. Puşkin, Rus halkını büyük bir yalınlık, gerçekçilik ve ustalıkla çizmiştir.
“Kimdir bir menzil bekçisi? On dördüncü dereceden bir çilekeş. Rütbesi kendisini ancak dayak yemekten kurtarabilen (vicdan sahibi okuyucularım kabul ederler ki bu da her zaman olmaz) bir zavallı. Prens Vyazemski’nin alay olsun diye diktatör dediği bu adamların yaptıkları iş tam bir kürek mahkumluğu değil de nedir? Gece olsun, gündüz olsun rahat yüzü görmezsiniz. Yolcu can sıkıcı yolculuğu süresince birikmiş bütün öfkesini menzil bekçisinden çıkartır. Hava mı bozuk? Suçlu menzil bekçisidir. Yollar mı berbat? Menzil bekçisinin yüzünden. Atlar hımbıl mı hımbıl, arabacı dik kafalı herifin biri mi? Suç menzil bekçisindedir. Onun yoksul kulübesine yolu düşenler düşman gibi görürler karşılarına çıkan adamı. Yakasını bu çağrılmamış konuktan kurtarabilirse ne mutlu menzil bekçisine. Fakat eğer bir de at yoksa elinde..” (Menzil Bekçisi)
Vladimir Hau, Portrait of Natalya Nikolayevna Gonçarova
1831’de zengin bir ailenin kızı olan Natalya Nikolayevna Gonçarova’yla ile evlenir. Yaşamını dayanılmaz hale getiren kayınvalidesi, gerçekten çok güzel, ama bir o kadar boş bir eşi vardır Puşkin’in. Dört çocukları olur: Mariya, Aleksandr, Grigoriy, Natalya. Kızları Mariya da genç bir kız olduğunda annesini aratmayacak güzellikte olacaktır. Lev Tolstoy da bu güzellikten etkilenecek, ünlü romanının kahramanı Anna Karenina’da Puşkin’in kızını tasvir edecektir.
Ben Sizi Sevdim
Ben sizi sevdim: belki bu sevda
Kalbimde sönmedi, kaldı izi;
Bu bir hüzne yol açmasın asla,
Hiçbir şeyle üzmek istemem sizi.
Sessizce, ümitsizce sevdim sizi,
Çile çekerek, kıskanç ve çekingen,
Öyle candan, öyle içtenlikli, ki
Başkası da öyle sevsin yürekten.
(Çeviri: Kanşaubiy Miziev & Ahmet Necdet)
Pyotr Petrovich, Pushkin At Work
1833’te yazdığı Maça Kızı, Puşkin’in yazınsal yaratıcılıktaki ustalığını gösteren öykülerinden biridir. Petersburg sosyetesinin gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Maça Kızı, Rusya’nın yeni, kapitalist döneme girişini incelikle yansıttığı, bir fantezi, traji-komik bir öyküdür.
“Lizaveta İvanovna, pencere kıyısında oturmuş gergef işlerken bir ara sokağa göz attı ve orada, gözlerini genç kızın penceresine dikmiş, hareket etmeden duran genç mühendisi gördü. Başını indirerek yeniden işiyle meşgul olmaya koyuldu. Beş dakika sonra yeniden göz attığında, genç subayın aynı yerde durmakta olduğunu gördü. Yoldan geçen subaylarla kırıştırmak gibi bir adeti olmadığı için sokağa bakmaktan vazgeçerek iki saat kadar başını kaldırmaksızın dikişiyle uğraştı. Öğle yemeğini getirdiler. Kalkıp gergefini toplarken gözü bir ara sokağa kaydığında subayın hala orada durmakta olduğunu gördü.”
Boris. V. Shcherbakov, St. Petersburg Pushkin
1836’da yayımlanan Yüzbaşının Kızı romanı için Gogol şunları söyler: “Yüzbaşının Kızı ile karşılaştırılınca bütün romanlarımız ve büyük hikayelerimiz yavan kalıyor. Saflık, yumuşaklık öyle bir yüksekliğe ulaşıyor ki bu yapıtta, gerçek bile yapmacık ve karikatürize edilmiş gibi görünüyor. Ortaya gerçekten de ilk olarak Rus karakterleri çıkıyor. Kalenin basit komutanı, karısı, bayraktar, biricik topuyla kalenin kendisi, zamanın karışıklığı, sıradan insanların o alçak gönüllü büyüklüğü. Bütün bunlar yalnızca gerçek değil, onu da aşan bir şey.”
“Yakında benden ayrılacağı düşüncesi annemi öylesine etkilemişti ki, kepçeyi kazanın içine düşürmüş, gözyaşları yanaklarından aşağı süzülmeye başlamıştı. Öte yandan, benim şaşkınlığım da anlatılacak gibi değildi. Orduya yazılmak düşüncesi kafamda, özgürlük düşüncesi ve Petersburg yaşamının hazlarıyla birbirine karışıyordu. Bir muhafız alayı subayı olarak hayal ediyordum kendimi. Bunun bir insan için en yüce şey olduğunu düşünüyordum. Babam düşüncesini değiştirmeyi, ertelemeyi sevmezdi. Ayrılış günüm belirlenmişti. Yola çıkmamdan bir gün önce, babam gelecekteki komutanıma benimle bir mektup göndermek niyetinde olduğunu söyledi, kâğıt kalem istedi.”
Aleksej Naumov, Duel of Pushkin and d’Anthes, 1885
Puşkin, Petersburg sosyetesine dağıtılan birkaç imzasız mektup aracılığıyla Georges d’Anthès adındaki Çarlık ordusunda görevli Fransız soylusunun, Natalya Puşkin’e kur yaptığını, karısının da d’Anthès’e karşı kayıtsız kalmadığını öğrenir. Mektupta, Puşkin boynuzlanmış kocalar kulübünün üyeliğine kabul ediliyor, bu üyeliği alaylı bir dille tüm dünyaya ilan ediliyordu.
Çok üzülen Puşkin, 1837’de d’Anthès’i düelloya çağırır. Bu, bir anlamda Puşkin’in ölüme meydan okuyuşudur. Çünkü d’Anthès’in ordunun en iyi nişancılarından olduğu bilinmektedir. 27 Ocak 1837’de St. Petersburg yakınında Kara Dere’nin bir köşesinde düellonun yapılmasına karar verilir. Puşkin’in şahidi arkadaşı Danzas’tır. Düelloda kullanacağı silahı almak için gümüşlerini sattığı iddia edilir. Düelloda Puşkin tarafından omzundan yaralanan d’Anthès, Puşkin’i karnından yaralamayı başarır. İki gün boyunca can çekişen Puşkin, 1837 yılının Şubat ayında, 38 yaşında hayata gözlerini yumar. Ancak, yıllardır aslında bu olayın bir komplo, dolaylı bir cinayet olduğu da düşünülür.
Kaynak
Yevgeniy Onegin, Ayrıntı Yayınları, Rusça’dan Çevirenler: Kanşaubiy Miziev & Ahmet Necdet, Ruslan ve Ludmilla, Yapı Kredi Yayınları, Çeviren: Kayhan Yükseler, Puşkin, Bakır Atlı, 19. YY Rus Edebiyatı’nda Romantizm Üzerine, Puşkin’in Erzurum Yolculuğu ve Bilmediğimiz Gerçekler, Ünlü Rus Şairi Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’in Şiirlerindeki İstanbul – Garibe Mahmudova, Doğulu Konuların Rus Edebiyatı’nda İşlenmesi Meselesi, Özgürlüğün Öteki Adı Puşkin, Başka Hayatlar – Nilüfer Kuyaş