Menu

Cenap Şahabettin Eserleri ve Hayatı



1870’te Manastır’da doğan Cenap Şahabettin, Osmanlı İmparatorluğu’nun son çeyrek asrında edebiyat alanının önemli figürlerden biri olmuştur. Tevfik Fikret’le beraber Servet-i Fünun hareketinin iki önemli şairinden biri kabul edilen Cenap Şahabettin, birçok eleştirmen tarafından düz yazılarında şiirlerinden daha başarılı bulunmuştur.

Cenap Şahabettin’in çocukluğuyla ilgili önemli bir nokta, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşındaki Plevne savunmasında babasının hayatını kaybetmesidir. Bu olay, daha sonra hem yazılarında yer yer meydana çıkması açısından hem de olayın ardından ailecek İstanbul’a taşınmaları ve orada şiir ile tanışması ve eğitimine İstanbul’daki Askeri İdadi’de devam etmesi açısından önemlidir.

19 yaşında artık birkaç senedir dergilerde şiirler yayınlamakta olan ve hatta daha sonra kendisinin de çocukluğumda doldurduğum defter-i bîmânâ olarak anacağı, 1887’de yayımlanan Tâmât isminde bir şiir kitabına sahip olan bir doktor yüzbaşı olarak Askerî Tıbbiye’den mezun olan Cenap Şahabettin, eğitimindeki başarısından ötürü devlet tarafından Paris’e yüksek ihtisas yapması için gönderilir.

cenap sahabettin

Yatıyor

dilber yatıyor, ne ulviyane!
saçlar dağınık, yanakta tel tel…
dalgın uyuyor, tebessüm etmiş;
kudret, sanırım tecessüm etmiş.

1894’te cilt hastalıkları üzerine yaptığı yüksek ihtisası tamamlayan Şahabettin, aynı sene devlet tarafından karantina doktoru olarak görevlendirilir ve sonraki iki senesinde bu görevle Mersin ve Rodos’a gider. 1896 Şahabettin’in edebi hayatı açısından çok önemlidir, Servet-i Fünûn Dergisi’nde düzenli olarak yazmaya başlar. Servet-i Fünûn Dergisi’nde yayınlanan ilk şiiri şudur:

İnkisar -ı Baziçe

O kızcağız şen idi… Şen hakikaten pek şen
Küçük, güzel bir oyuncak gibi olan dilini
İhata etmiş tebessüm-i ruşen…

cenap sahabettin

Aynı yıl terfi alarak Sıhhiye Müfettişi olarak gönderildiği Cidde’ye yaptığı yolculuğu, mektuplar halinde aynı dergide yayınlar. 1909’da kitap olarak yayınladığında eserine verdiği ismin adı Hac Yolunda olacaktır.

“Vapurun kenarında gördükleri bir lokma ekmeği, biri ötekinden önce kapmak için koşan, haykıran, var gücünü harcayan bu açların rengarenk manzarası hazin bir istifade ile seyrediliyordu. Bir iki dakika içinde, sandallar vapurun kenarına kadar geldi. Bütün sandaldakiler vapura saldırdılar. Aman yarabbi, o ne saldırı idi. Acaba Vasco de Gama’nın gemisine saldıran vahşi korsanlar, daha başka türlü mü hareket etmiş idiler? Şimdi kedi gibi becerikli ve çevik bir yığın insan, her tarafından vapura tırmanıyor, birbiri üzerinden atlıyor, haykırıyor, biri ötekini düşürüyor, her biri elinin yetiştiği şeye tutunuyor (….) Bunlar ağır bir ter kokusu yayarak aramızda dolaştıkları sırada, yolcu erkekler çantalarını koruyor; kadınlar eteklerini topluyorlardı.” (Hac Yolunda)

cenap sahabettin hac yolunda

1898’de İstanbul’a dönerek Merkez Müfettişi olan Cenap Şahabettin, bu görevinin ardından 8 sene boyunca Suriye vilayetinde Sıhhiye Reisliği yapmıştır. 1908’de Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle İstanbul’a gelen Cenap Şahabettin, 1914’e kadar süren hareketli seneleri İstanbul’da Meclis-i Kebîr-i Sıhhî üyeliği ve Daire-i Umur-i Sıhhiye müfettişliği yaparak geçirmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla emekliye ayrılan Şahabettin, aynı sene Irak gezisine çıkmıştır. Bu gezisinin meyvesi ise, Tasvir-i Efkâr Gazetesi’nde yayınladığı ve daha sonra yaşarken kitaplaştırmadığı seyahat mektupları olan Âfâk-ı Irak isimli eseridir.

“Aziz yoldaşım Hüseyin Bey’le birlikte, biz bu gecemizi anlamlı bir gezinti ile dolduracak; Mısır rakkaselerini görecektik. Bunların özel bir semtte olduklarını öğrenmiştik. Mısır rakkasesi, Firavunları kendilerinden geçiren hazlar içinde bırakan titreten güzellik. Onu biz şimdi, yemekten sonra görecektik. Bunu düşünmek, bizi akşam yemeğinde acele ettiriyordu. Bütün eski kitaplarda o rakkaselerin ününü okumamış mı idik? Onlar bizim hayalimize dalgalanan bir güzellik gibi izlenimler bırakmamış mı idi? Onların şimdi bütün becerilerini ve güzelliklerini gözlerimizle kuşatacak, zihnimizdeki eski, güzel bir hayali karşımızda dans ederken ve canlı olarak görecektik. Biz bu düşüncelerle, sanki, yemekten önce doymuştuk.” (Âfâk-ı Irak)

Birinci Dünya Savaşı bitmeden Tasvir-i Efkâr Gazetesi’nin göndermesi üzerine 1917 ve 1918 senelerinde iki ayrı kez Avrupa’ya giden Cenap Şahabettin, bu gezilerinde Osmanlı Devleti’nin müttefikleri olan Almanya, Avusturya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan gibi ülkeleri gezmiş ve bu ülkeler hakkında incelemeler yazmıştır. Bu yazdıklarını daha sonra Avrupa Mektupları ismiyle kitaplaştırılmıştır. Bu yolculuk yazılarında Şahabettin’in Avrupa kültürünü halka tanıtma amacı güttüğü anlaşılmaktadır.

“Bizim tehlikeli bir erdemliliğimiz vardır: Elimizin altındakilerin dinine dokunmayız, milliyetine dokunmayız, açıktan aleyhimize çalışmazlarsa millî isteklerine de dokunmayız, onlar bize biraz haraç versin, bayrağımız başlarında dalgalansın. Hükümranlık duygumuz bu kadarcıkla yetinir, başka bir şey istemeyiz.” (Avrupa Mektupları 3)

Cenap Şahabettin ilk şiirlerinde Muallim Naci, Abdülhak Hamit ve Recaizade Mahmut Ekrem’in etkisinde kalır. Şair, Paris’te bulunduğu yıllarda Fransız şiirini yakından tanır, parnasyen ve sembolist şairlerin etkisinde kalır. Fransız şairler Verlaine ve Mallarmé’in şiirlerine büyük ilgi duyar. Tabiat, Cenap Şahabettin’in şiirlerinde önemli yer tutar. Onun şiirlerinde hayal ve hisle kurulmuş tamamıyla sübjektif bir tabiat görülür. Cenap Şahabettin, tabiatla ilgili şiirlerinde insan ruhu ile tabiat arasında ilişki kurar.

Elhan-ı Şita (Kış Nağmeleri)

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
Gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;

Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şun üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
Karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,

cenap sahabettin siir

Servet-i Fünun Dergisi, Cenap Şahabettin’in yazdığı şiir

Şiirlerinde tüm sembolistler gibi mecazları çok kullanmıştır. Nazım şekillerinde de birçok yenilikler yapmış, serbest müstezat diyebileceğimiz uzunlu kısalı mısralardan meydana gelen şiirler yazmıştır. Sone şeklini Türk Edebiyatı’nda ilk defa kullanmıştır. Sosyal iddiası olmayan, yalnız kendi duygularını anlatmakla yetinen sanat, sanat içindir düsturunu kabul eden şiirler yazmıştır. Birtakım unutulmuş kelimeleri sözlüklerden bulup çıkararak kullanmış, yahut da o zamana kadar kullanılmamış birtakım isim ve sıfat tamlamaları yaparak, alı­şılmış sözlere yeni anlamlar yüklemiştir.

Yakazât-ı Leyliye

Tâ uzaklarda işte bir piyano,
Tâze parmakların temâsıyle
Ağlıyor bir hazan hevâsıyle.

Dinle ey yârim işte ağlayan o
Gecenin ka’r-ı pür-sükûnunda,
Zulmet-i ebkemin derûnunda.

Temâşâ-yı Leyâl

Gel bu akşam da ser-be-ser güzelim
Levha-i kâinâtı seyr edelim :

Gölge, hep gölge, her taraf gölge,
Gölgelerle bütün zemin mestûr;
Âsumân yalınızca nîm manzûr,

Cenap Sahabettin, Abdülhak Hamid, Suleyman Nazif, Midhat Cemal Kunta, Mehmed Akif, Sami Pasazade Sezai

Cenap Şahabettin, Abdülhak Hamid, Süleyman Nazif, Midhat Cemal Kunta, Mehmed Akif, Sami Paşazade Sezai

Don Juan

Ey, benim münhezim fiitâdelerim,
Sevdiniz hep sevilmeden beni siz;
Yanmak isterdi göğsünüzde serim,
Ateşimden kül oldu ateşiniz

Bir kadından geçince diğerine
Zannederdim ki aşkı bulmuştum.
Usanıp busadene kadın yerine
Marazı aşka aşık olmuştum.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Don Juan şiirinin yazılış nedenini şöyle yazacaktır: “Bir aşk… Fakat, bu, gene o söylentilere göre, Cenap Bey’i, Halit Ziya’nın Aşkı Memnu’su gibi içinden çıkılmaz, dolaşık ve hatta dramatik bir aile meselesi karşısında bırakıyordu. Çünkü sevdiği hanım kız, hem kendisinden yaşça pek küçüktü, hem de hısım ve akrabalık bakımından pek yakınıydı.”

“İnsanların kusurlarını görme! Tek gözü olanlara tek gözünün olduğu taraftan bak.”
“Beni korkutan ölümden sonra cehenneme gitmek değil, hiçbir yere gitmemektir.”
“Kadın olsun, kitap olsun: Cildine aldanma, içindekilere bak.” (Özlü sözlerden oluşan Tiryaki Sözleri kitabından)

cenap sahabettin tiryaki sozleri

Aynı sene yine henüz savaş bitmeden, ordu komutanı Cemal Paşa’nın çağırması üzerine Süleyman Nazif’le birlikte Şam’a giden Cenap Şahabettin, bu yolculuğunu Sabah Gazetesi’nde Suriye Mektupları adı altında yayımlar. Cenap Şahabettin’in son seyahat kitabı olan Suriye Mektupları, Cemal Paşa hakkında yazılmış bir övgü kitabı gibidir. Övgüler o dereceye varmaktadır ki okuyucu, Baki Asiltürk’ün Edebiyatın Kaynağı Olarak Seyahatnameler yazısında belirttiği gibi bir çıkar ilişkisinden şüphelenmektedir. Kaldı ki, Cenap Şahabettin’in bu mektuplarından daha sonra bahsetmemiş olması, onları bir nevi unutulmaya bırakmış olması bu ihtimali güçlendirir. Ayrıca Yusuf Ziya, Portreler kitabında Cenap Şahabettin’in bu gezide sağladığı bir vagon ticareti sayesinde önemli bir gelir elde ettiğini, fakat sonra bunu kumarda kaybettiğini iddia etmektedir.

“Suriye’de bütün sıklet-i idareyi omuzlarına alan bir recül-i devlet var: Cemal Paşa Hazretleri… Bu kıt’ada hiçbir hadise-i idariye yoktur ki Paşa’nın daire-i nüfuzu haricinde kalsın. Kendisi hükûmeti şekl-i kemalinde temsil eder, bir nisbetteki birini tarif eden diğerini tavsif etmiş olur. Cemal Paşa, en veciz cümle ile söyleyeyim, kadife eldiven içinde çelik bir yumruktur. Ordu ile Suriye’yi iki aziz yavrusu gibi sever ve onların sert olduğu derecede nazik bir velisidir. Lutfun kifayet ettiği yerlerde hiçbir zaman şiddeti isti’mal etmez.” (Suriye Mektupları)

cenap sahabettin suriye mektuplari

Cenap Şahabettin, şiir ve nesir alanında eserler verdiği gibi tiyatroyla da uğraşmıştır. II. Meşrutiyet döneminde hız kazanan tiyatro çalışmalarına katılmış, Sahne-i Osmaniye ve Darülbedayi gibi toplulukların edebi kurullarında görev almıştır. Yalan (1913) ve Körebe (1917) adlı, biri dram, diğeri komedi iki oyun yazan Cenap Şahabettin’in Hüseyin Suat’la birlikte kaleme aldıkları Küçük Beyler adlı bir de vodvili (toplumsal sorunları mizahi bir yaklaşımla hicveden tiyatro türü) bulunmaktadır. En önemli oyunu olan Körebe’de görücü usulüyle evliliği eleştirir.

“Nikah, erkekle kadını belki birbirine iliştirir, fakat onları sımsıkı bağlayacak muhabbettir; işte ben nikâhın kerâmetine böyle inanıyorum.(…) O kadar acele etmeyelim Cüneyd. Biliyorsun ya azizim, benim fikir ve kararımı… Körebe oyununa gelemem. Ben nikahtan evvel Bedia Hanım’ı görmeli ve kendisiyle hiç olmazsa bir saat anlaşmalıyım.” (Körebe)

cenap sahabettin korebe

1918’de Süleyman Nazif’le beraber, ömrü bir sene sürecek olan Hâdisât Gazetesi’ni çıkaran Cenap Şahabettin, 1919 ve 1922 yılları arasında Darülfünun’da Osmanlı Edebiyatı Tarihi müderrisliği yapmıştır. Ali Kemal’in de yazdığı Peyâm-ı Sabâh Gazetesi’ndeki yazılarının bir kısmında yer alan Kuvay-ı Milliye aleyhtarlığından ötürü tepkiler çektikten sonra istifa etmek zorunda kalan yazar, daha sonra Kuvay-ı Milliye’yi destekleyen yazılar ve Cumhuriyet’in ilanından sonra dilini sadeleştirerek şiirler yazdıysa da, edebiyat çevrelerinin gözüne girememiş ve kendi kabuğuna çekilmiştir.

Senin İçin

Sesin işler gibi bir şûh kanat gamlarıma
Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş
Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş
Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarım

Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken
Koklarım ellerini gülleri koklar gibi ben
Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi

Gönlüme avdet eder her unutulmuş nisan
Ne zaman gençliğini yolda hırâman görsem
Eskiden pembe dudaklarda dağılmış bûsem
Toplanır leblerime bir gece dalgın dursan

Seni zambak gibi gördükçe açık pencerede
Gül açar bahtımın evvelki hazanlık korusu
Genç eder ufkumu hülyâlarımın genç kokusu
Sorarım ak saçımın örttüğü yıllar nerede

Çehremi varsın o solgun seneler soldursun
Yeni yıldız gibi doğdukça güzel her akşam
Gençliğin böyle benimken kocamam hiç kocamam
Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun

Osmanlı dili üzerine bir sözlük çalışması hazırlarken, 1934’te geçirdiği beyin kanaması nedeniyle hayata veda etmiştir Cenap Şahabettin.

Kaynak
Cenap Şahabettin’in Seyahat Mektuplarında Oryantalist EtkilerCenap Şahabettin’in Şiirlerinde PitoreskBiraz renk biraz şehvet o sensin işte: Cenap Şahabettin ve Osmanlı’nın “Orient”inde dört gezintiCenap Şahabettin’in Şiirlerinde Tabiat İnsan Ruhu İlişkisiCenap Şahabettin’in Şiir Dünyasının İç SesiCenap ŞahabettinCenap Şahabettin’in Bir Oyunu: KörebeCenap Şahabettin


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir