Menu

Ünlü Şairlerimizin Suskun Şiirleri



Behçet Necatigil, Gülten Akın, Birhan Keskin, Haydar Ergülen gibi ünlü şairlerimizin suskun şiirlerini derledik.

Yalnızlıklar, Hasan Ali Toptaş

Yalnızlık alıp karşına kendini,
Öteki kendilerinle konuşmaktır.
Bakışmaktır, öteki kendilerinle;
dövüşmektir.
Kimi zaman da öldürmektir
İçlerinden sana en çok benzeyeni
Benzemiyor diye,
Yalnızlık öldürmektir.

Bir yanın kurtulmuşken kendinden
ve bir yanın yeni haberler getiriyorken
dünden bugünden,
yalnızlık susturmaktır
kendi sesinle kendini

Frederic Edwin Church, The River of Light, 1877

Frederic Edwin Church, The River of Light, 1877

Suskunum Sana, Adnan Yücel

Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde

Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun
Özlüyorum seni masmavi
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara
Ah oluyorum
Of oluyorum
Ve susuyorum
Oysa haykırabilsem
Işık yumağı bir pınar olur soluğum

Suskun, Ahmed Arif

Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece,
Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu

Evgeny Lushpin, Laguna Beach Weekend

Evgeny Lushpin, Laguna Beach Weekend

Susarak, Aziz Nesin

Güneş altında söylenmedik söz yokmuş..
Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi..
Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz..
Bende söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde..
Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik…
Bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde….
Duyuyorsun değilmi suskunluğumu nasıl haykırıyor…
Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim…
Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde…

Ulak, Enis Batur

Yıldan yıla geçerken
hikayeler topladım evlerde,
çıkından çıkına doldum taşırdım
hiçbir yere sığmayan
ölüm dirim haberlerini,
çıkamadığım yokuşları
bağışlıyorum giremediğim
çıkmazları: Doydum
gezdiğim caddelerde
kovandan kovana delik deşik
götürdüğüm uğultulara.
Bir kül ki boşuna: Ben
unutsam, kimse hatırlamaz.

Belki de yenilenmeli ağaçlar.
Boyalar devşirilmeli
mevsimin yapraklarından,
haşarı erguvandan.
Yepyeni fırçalar alınmalı çarşıdan,
insan eliyle germeli bezi tahtaya:
Herkes kendine görülmemiş
bir düş aramalı.

Sen, penceredeki suskun kadın:
Hayatımda ol, kal, öl, istiyorum.

Paul Winstanley, Woman At A Window

Paul Winstanley, Woman At A Window

Veda, Hilmi Yavuz

dağ kendi güneşini çıkardı gitti;
ben kendi gülüme kapandım kaldım;
sustum, her sustuğum yerdeki kaybolmalar
çağırır akşamı…
akşam,
uysaldır, boynunu bükerek gelir,
ve teslim olur bana şiirler, elvedalar…

işte ben gittim, her şeyi söyledim, gittim;
işte benden herkese,
herkese bir sonbahar…

Yüzü Yağmura Gömülü Düşüm, Şükrü Erbaş

Duruşun bir ayrılık resmi çiziyor
Akşamın incelen sularına
Susuşun yıkıyor beni en zayıf yerimden
Bilmez miyim içindeki kederi
Yüzü yağmura gömülü düşüm
Böyle buğulu camlarda dalgın
Gözlerin iklimini yitirmiş iki bulut
Bulanıp durur bir uzak rüzgarla
Aykırı mevsimler içinde
Saçların saklar omuzlarındaki yükü

Dönsen ve öpsem incitmeden
Alnının gücenik ülkesini
Benim ömrümsün sen, onurum, geleceğim
Gitmek hangi acıyı onarır ki
Bilmez misin çare değil üzüntü

Anne Magill, By The River

Anne Magill, By The River

Unutulmuş Bir Yaz İçin, Haydar Ergülen

anımsa bizim unutulmuş bir yazımız vardı
kıyısından çocukların dokunarak geçtiği
yaz kirli denizlerin körfezine çekildi
biten o yaz mıydı düşün istersen
bir taşra melankolisine kaptır kendini
şimdi anımsanması gereken bir şeyler vardır
bir çığlık kadar sessizlik de anımsanır
hoyrat sevinçlerle sularında yüzülen
olağan duygularla yüreği örten

İki Başına Yürümek, Behçet Necatigil

uyurgezer o yolu iki başına yürüdü
biri ay ay boşluk ve düştü, öbürü
susanlara hiç bir şey sormayınız!

Sözleri Kuş Kadınlar, Gülten Akın

Bunlar güvercin” dedim, “gövdesinin inceliğinden..”
“kumru olsa..” dedim, ona baktım
baktım beni dinlemiyor
güvercinler uçtu, sustum

Edvard Munch, Summer Night On The Beach

Edvard Munch, Summer Night On The Beach

Hiç, Ahmet Muhip Dıranas

Gözyaşı tufanıyla taşıp gidiyor ovalar.
“Nereye bu göç?” diye sesleniyorum kuşlara.
Bakıp bakıp arada açan geçen güneşlere,
Karım bana soruyor: Sana ne oldu? Neyin var?”
“Hiç” diye susuyorum. Ama bir hoşum, avara

Suskunun Saati, Ahmet Telli

Susar kuşlar
Susar kent
Cadde…
Sokak…
Kurulur suskunun saati

Öpüşleri nasıl da soğuk sevdiğimin
Donup kalmış
Sevda kokanı bile sözcüklerin
Buz tutmuş şiir
Buz tutmuş türkü…
Kurulmuş suskunun saati

Gelinir sonra
Hem nasıl gelinir gör
Devinir tarihsel birikim denizi
Çatlar tohum…
Çatlar zaman..
Kırılır suskunun saati

Gör nasıl kırılır…

Alexei Butirskiy, Park Scenes

Alexei Butirskiy, Park Scenes

Flaş, Edip Cansever

Yorulduğun zaman söyle
Susalım, hiç konuşmayalım istersen
Sussak da, hiç konuşmasak da, sözlerin senin
Açık denizler gibidir zaten elimde
Her zaman ama her zaman bir kıyıyı sezdiren
Hatırlıyorum da kelimelerini bir bir
Şairlerin flaşları kalpleridir
Dışarıya da parlamalı biraz
Kaldı ki ben içimde gezinmekten yoruldum
Sensin, iyi anlarsın beni
Gözlerine başka türlü bakıyorum
Ben bütün gözlere başka türlü bakıyorum şimdi
Nemli bir tülbent olup buğulanıyor
Ve yaslı ve mahzun
Ve devrilmiş bir boya kabı gibi de yoğun
Memleketimin gözleri
Yağmur yağacak.

Tüller ve Silah, Birhan Keskin

soğuktu, ısınamıyorduk. Bu kadar yakınken. Aramızda
yalnızca o hava boşluklarının dolaştığı odalardaydık.
Biriken bütün rüzgarlar işte orada, o deniz kasabasında
o çok köpekli, çok rüzgarlı yerde patladı. ikimizi aynı
gökyüzüne baktıran, neydi o, ışık söndü. Sustum.
Sustum. Sustum. Sustum.
Bütün aşkların sonunda yaptığım gibi,
konuşmak hiçbir şeyi, hiçbir şeye ulaştırmıyordu.
Biliyordum


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir