Menu

Tiyatro Sanatçılarımızdan Dinlemeniz Gereken 15 Sesli Şiir



Savaş Dinçel, Çetin Tekindor, Yıldız Kenter, Genco Erkal, Selçuk Yöntem başta olmak üzere tanınmış tiyatro sanatçılarımızın sesinden 15 şiiri derledik. Yorumlar kısmında en beğendiğiniz şiirleri bizimle paylaşabilirsiniz.

Tanınmış Tiyatro Sanatçılarımızın Sesinden 14 Şiir yazımıza da göz atmanızı öneririz.

1. Cahit Sıtkı Tarancı, Memleket İsterim – Savaş Dinçel

Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

2. Nazım Hikmet, Mavi Gözlü Dev – Mümtaz Sevinç

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..

3. Orhan Veli, Anlatamıyorum – Müşfik Kenter

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum

4. Sabahattin Ali, Dağlar – Tuncel Kurtiz

Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.

Şehirler bana bir tuzak;
İnsan sohbetleri yasak;
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.

Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.

Yarimi ellere verin;
Sevdamı yellere verin;
Yelleri bana gönderin;
Benim meskenim dağlardır.

Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardır

5. Ataol Behramoğlu, On Ayrılık Şiiri 4 – Selçuk Yöntem

Başka biri olacaksın istemesen de
Tenine başka bir ten dokunduğunda
Gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle
Başka bir nefesle karıştığında nefesin

Başka biri olacaksın istemesen de
Gece uykunda ya da gün ortasında
İrkileceksin apansız bir duyguyla
Bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi

Başka biri olacaksın istemesen de
Bakışlarımın izini taşıyan giysilerin
Tüketecek ömürlerini birer birer
Değişecek yeri bir dolabın,pencerede bir çiçeğin

Başka biri olacaksın istemesen de
Dudaklarında benden sonraki bir çizgi
Tanımadığım bir ton gülüşünde
Ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin

Sonra, sonra başka birisin..

6. Ahmet Telli, Hala Koynumda Resmin – Cüneyt Türel

Sımsıcak konuşurdun konuşunca
ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
çiğdemler güller mor menevşeler açardı
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Hâlâ koynumda resmin

Dağları anlatırdın ve dostluğu
bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Hâlâ koynumda resmin

Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın “merhaba” demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hâlâ koynumda resmin

Kaç mevsim kırlara çıkıp
çiçekler topladık mezarlar için
Belki ürküttük tarla kuşlarını
belki kurdu kuşu ürküttük
ama aşkı ürkütmedik hiç
Hâlâ koynumda resmin

Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
yasak bir kitap gibi durmaktadır
ve firari bir sevda gibi
Şimdi duvarlarda resmin

7. Metin Altıok, Bir Gün Ölürüm – Zuhal Olcay

Uzak solgun çocukluğum
Akşam alacası, kasaba,
Çatılarda kargalar
Hüzünlü gençliğim
Sabahcı kahveleri
Umutsuz aşklar
Bir anı tüneği şimdi
Yaşadığım geçmiş yıllar

Ben derim ki
Ömrüm, ömrüm
Mumlar neden eriyip sönerler de
Tersine doğru yanmazlar
Uzayarak yeniden?
Ve insan doğmak ister mi
Bir daha, ölmek için?

Ölümü arayarak geçti
Bunca yılım
Kötü annem
Beni komşunun oğlu kadar seven
Yok olan babamdı belki
Ölüm tutkumu pekiştiren

Elbet bir gün ölürüm
Ömrüm ömrüm
Ve yanan mum
Kara bir fitil bırakır ardında
Ne kadar benzeşiyor birbirine

Zifiri karanlıktı gece
Mum bitti, yanmadı tersine
Beyaz mürekkeple yazdım
Bu şiiri karanlığın üstüne

Ben derim ki
Geçip gider zaman
Geri alınmaz bazı şeyler
ömrüm ömrüm
Ve yanan mum

soğur cehennem bile

8. Cemal Süreya, Öğle Üstü – Hakan Gerçek

babası ip yerine yılana çekilmiş
bir çocuğun çifte korkusu öyledir
boynundan yavaşça çözülerek
atkısı bir tambur sesine uzanır

gökte bir süre kayar gözleri
öpüşü hançerlenmiş bir kadının
tutunacak yer bulamayınca
gider bir ırmakta karar kılar

ve kururken gözyaşları
gürültüsüz bir platini
usul usul indirir
celladının damarlarına

ey sevgili yalnızlık
senin günübirlik sokaklarında
dopdolu bir öğle
bir kuş serpintisini, ölümün
canevine sürgün götürüyor

bir şehir söyle bana birşey anlatmasın
kuzeye çıkmanın coşkusundan başka

9. Ümit Yaşar Oğuzcan, Unutamıyorum – Kenan Işık

Unut demek kolay gel bana sor bir de
Unutamıyorum işte unutamıyorum
Bir şey var şuramda beni kahreden
Şuramda tam yüreğimin üstünde
Çakılı duran bir şey var
Elimde değil söküp atamıyorum
Dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere
Kimi görsem biraz sana benziyor
Seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü
Şu kayaları döven deniz
Şu hüzünlü melodi şu napoliten şarkı
Bir zamanlar beraber dinlediğimiz
Boyuna seni düşünüyorum durmadan usanmadan
Şimdi diyorum o ne yapıyor acaba
O güzelim gözleri kime bakıyor
O canım elleri nerde
Oysa günler o günler değil
Akşamlar o akşamlar değil
Ve kalan şimdi sadece özlemin gecelerde
Durup durup seni büyütüyorum içimde
Seninle acılar büyütüyorum
Yeni yeni kederler büyütüyorum dayanılmaz
Kirli sular yürüyor iliklerime
Bir zehir karışıyor kanıma anlıyor musun
Bir daha görsem seni diyorum bir daha görsem
Bir gün olsun bir dakika olsun
Unut demek kolay, gel bana sor bir de
Hatırladıkça gözyaşlarımı tutamıyorum
Dilimin ucunda sen; başımın içinde sen
Kader misin, ecel misin nesin sen
Unutamıyorum işte unutamıyorum

10. Nazım Hikmet, Ben İçeri Düştüğümden Beri – Genco Erkal

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman…
Bana sorarsanız: On senesi ömrümün…
Bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: Bütün bi hayat…
Bana sorarsanız: Adam sende bi hafta…
Katillikten yatan Osman, ben içeri düştüğümden beri
Yedibuçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bi vakit,
Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi, evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda…

Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.

Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri…
Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor

Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız

Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
Daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı Hiroşima’ya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
Fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
Ben içeri düştüğüm sene onlar için yazdığımı
Onlar ki; toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır

Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf-ı güzaf..

11. Ahmed Arif, Hasretinden Prangalar Eskittim – Çetin Tekindor

Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…

12. Yahya Kemal Beyatlı, Bir Başka Tepeden – Haluk Kurtoğlu

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü’yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan

13. Metin Vural, Tutku – Yıldız Kenter

söylenmemiş sevgilerde
açılmamış şarapların tadı var

geceler senden önceydi
şafağı gördüm sende
tutkulu duyguların yansıyan ışığıydı
parlayan gözlerinde

yasaklar davet gibi çağırdı olmazlara
her zaman hep sana yöneldi duygularım
aklımın dur dediği yerlerde duramadım
yasaklar davet gibi çağırdı olmazlara

çıkmazlar sokağında hep seni sabahladım
olmazı olur sandım
yoruldu umutlarım

tutku, duygularımın yansıyan ışığıdır
parlayan gözlerimde…

14. Özdemir Asaf, Lavinia – Can Gürzap

Sana gitme demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal

Sana gitme demeyeceğim
Gene de sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
İncinirsin

Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia

15. Edip Cansever, Sonrası Kalır – Rüştü Asyalı

On Kalır benden geriye dokuzdan önceki on
Dokuz değil on kalır
On çiçek, on güneş, on haziran
On eylül, on haziran
On adam kalır benden, onu da
Bal gibi parlayan, kekik gibi bunalan
On adam kalır.

Ne kalır ne kalır
Tuz gibi susayan, nane gibi yayılan
Dokuzu unutulmuş on yüz mu kalır
Onu da unutulmuş bir şiir belki kalır
On çizik, on çentik, on dudak izi
Bir çay bardağında on dudak izi
Aşklardan sevgilerden
Suya yeni indirilmiş bir kayık gibi
Akıp geçmişsem, gidip gelmişsem
Bir de bu kalır.

Ne Kalır benden geriye, benden sonrası kalır
Asıl bu kalır.

On yerde adam geçse geçmese
Dağlardan tepelerden inen bir düzlüktüm,
anlaşılır.

Aksam olur bir günden dibe çökerim
Su içer dibe çökerim
İyimser bir duvarcıyım her gün bir tuğla
düşürürüm elimden
Bu yüzden gecikirim
Size bu sıkıntı kalır.

Ne Kalır

Kahvelere de kalın kalın kayısı vakti
Dişleri kesmeyenin en az kayısı vakti
Dişleri hiç kesmeyenden
Gün geçer kendi kalır
Kahvelerde kayısı.

Gezginim, açık denizlerden yanayım
Biraz da Akdenizliyim, bu işte böyle kalır
Akdenizli herkes konuşur duyarlığını
Başka ne Kalır
Biz ki bir konuşuruz geriye on şey kalır.

Ben buyum, dersin, arkadaş
Sevgilim ben buyum
Yüreğim vurgun, dişlerim altın
Ceketim sol omzumda
Vakit vakit incelen vakit


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir