Menu

Pozitivizm Nedir? Pozitivizm Akımı Düşünürleri



Pozitivizm, sadece felsefi bir ekolü değil, bilimde, sanatta, edebiyatta ve hukukta belirli bir düşünce biçimini de ifade eder. Farklı alanlarda kullanılmasının da etkisiyle, bu terim değişik anlamlar kazanır.

Pozitivizm sözcüğü, günlük hayatta olumlu bir düşünceyi, bir davranış biçimini nitelemede kullanılır. Matematikte ise daha geniş bir anlamda belirli özellikteki sayılar kümesini, pozitif sayılar kümesini ifade eder. Pozitif yük, pozitif kutup gibi deyimlerdeki pozitif sözcüğü, deneysel bilimlere ait bir kavram olarak karşımıza çıkar. Pozitif bilimler deyiminden ise, kuralları belli olan belirli kurallara göre işleyen bir bilgi türü kastedilmektedir.

Pozitivizm sözcüğünün felsefedeki kullanımıyla bu alanlardaki kullanımı arasında yer yer doğrudan, yer yer dolaylı bir ilişki görmek mümkündür. Felsefi bir görüş olarak pozitivizmin temel özelliği, bilimi tek geçerli bilgi türü olarak görmesi ve olguları bilinebilen ve üzerinde inceleme yapılabilecek tek obje olarak kabul etmesidir. Ponere fiilinden türemiş olan pozitivizm sözcüğü, Latincede göz önüne yerleştirmek, öne koymak ve karşıya koymak anlamlarına gelmektedir.

Paweł Kuczyński, Gardener

Paweł Kuczyński, Gardener

Pozitivizm, üçüncü yüzyıl düşünürü Sextus Empricus, eski Yunan Sofistleri, Francis Bacon’ın eserlerine, David Hume’un deneyci felsefesine ve genel olarak Aydınlanmacı düşünürlere kadar götürülür. Hatta bu akıma ait ana fikirlerin Roger Bacon, Ockhamlı William ve Paris nominalistleri tarafından geliştirildiğini ileri sürenler de bulunmaktadır.

İngiliz emprist Francis Bacon, bir Aydınlanma Dönemi filozofudur. O, Aristotelesçi görüşlere karşı çıkarak gözlem ve deneyin temel alınıp bilimin bu esaslara göre yeniden kurulması gerektiğini savunur: “İlim ne nazariyeci bir şuur, ne de desteklenecek bir görüştür. O yapılacak bir iştir (…) Bana gelince, bir mezhep veya herhangi bir doktrinin temelini değil, gücün temelini atmaya çalışıyorum.” Bacon felsefesi, ilim felsefesidir, alimin rolü ilk defa tabiatı tanımak, sonra da ona galip gelmektir. Bu da ancak gözlem ve deney vasıtasıyla başarılır.

Pozitivizmin ortaya çıkış tarihini kesin bir şekilde belirtmeyen Auguste Comte ise şunları söyler: “Zira insana özgü tüm diğer büyük olaylarla ilgili olduğu gibi bu konuda da bu devrimin, özellikle Aristoteles’ten, İskenderiye Okulu’na ve son olarak doğa bilimlerin Araplar tarafından Batı Avrupa’ya sokulmasından itibaren sürekli ve gitgide gerçekleşmiş olduğu söylenebilir.”

Paweł Kuczyński, The Learning Station

Paweł Kuczyński, The Learning Station

Pozitivizm, ilk etapta 18. yüzyıl Fransız burjuva felsefesinin temsil ettiği materyalizme bir tepki olarak doğmuştur. Fakat devrim sonrası dönemde iktidara gelen muhafazakâr Fransız burjuvazisi için artık materyalizm fazlasıyla aykırı ve tehlikeli bir akım olmaya başlar. Bu durum da politik anlamda pozitivizmin oluşmasına uygun zemin hazırlar. Netice itibariyle Fransız devrimiyle iktidarı ele geçiren yeni yönetim, hasımlarının görüşlerini çürütmek için bir çare olarak pozitivizm akımına sarılması, aynı zamanda pozitivizm hareketinin toplumda meşrulaşmasını sağlar.

Pozitivizm’in temel ilkelerini şöyle sıralayabiliriz:

1. Bilinebilecek bir şey varsa o da olgulardır.

2. Olgular ve olaylar arasında değişmez yasalar vardır.

3. Sadece deney ve gözlem aracılığıyla elde edilen bilgiler pozitif bilgi sayılır.

Paweł Kuczyński, Iceberg

Paweł Kuczyński, Iceberg

Saint Simon (1760 – 1825)

Saint Simon, pozitivist mektebin büyük tabiat âlimleri, filozofları ve tarihçilerinden ders almak suretiyle birçok ilmi öğrenmiş, zamanın bütün pozitif ilimleriyle meşgul olmuştur. Saint Simon, pozitivizmin en büyük öncülerinden biri olmuştur. Öldükten sonra ardından fikirlerini takip edecek bir okul ve çok sayıda düşünür bırakmıştır. Bu bağlamda, kendisinden en çok etkilenen Comte düşüncelerini sistemleştirecektir.

Paweł Kuczyński, Sheer Excitement

Paweł Kuczyński, Sheer Excitement

Auguste Comte (1798 – 1857)

Pozitivizm kavramını, ilk kullananın 19. yüzyılda Auguste Comte olduğu bilinmektedir. Ancak, bazı eserlerde bu kavramı ilk kullananın Comte’nin uzun yıllar sekreterliğini yaptığı hocası Saint Simon olduğu söylenmektedir. Nitekim Cemil Meriç, Simon’un pozitivizmin kurucusu olduğunu söyleyerek, bu kanaatini Auguste Comte’nin 1924 Prospektüs’ün baskısında söylediği şu cümlelere dayandırır: “Uzun zamandan beri Saint Simon’un ana fikirleri üzerine kafa yormaktayım. Bu filozofun ilmi yönelişle ilgili düşüncelerini sistemleştirmeye, onları geliştirmeye ve olgunlaştırmaya çalıştım. Pozitif çalışma sistemi bu çalışmadan doğdu… Bu beyanatı şunun için arz ediyorum: Çalışmalarım beğenilirse, bu takdirin gerçek mercii pozitif mektebin kurucusudur. Ben de o mektebe bağlı olmakla şeref duymaktayım.” 

Buradan anlaşılacağı üzere, pozitivizm kavramını ilk kullanan Saint Simon, ancak kavramı sistematik bir bilimsel hareket haline getiren Auguste Comte’dir. Comte’ye göre pozitivizmin amacı, toplum olaylarını incelemek ve topluma yön vermektir. Comte felsefesinin çıkış noktası, onun meşhur üç hal kanunudur. Bu kanuna göre insanlık tarihi, bireyin gelişim tarihi ve insan bilgisinin her dalı üç evreden geçer.

1. Bunların ilki teolojik evredir. İlk evrede doğal hadiseler doğaüstü güçlerin neticesi olarak kabul edilir.

2. İkinci evre metafizik evredir. Bu evrede doğaüstü güçler yerine soyut kuvvetlerin doğal hadiselere sebep olduğuna inanılır.

3. Üçüncü evrede, hadiselerin sebeplerini aramak yerine, gözlem ve akıl yürütme yardımıyla görünüşün kanunları keşfedilir.

Pozitif evrede asıl amaç, bize faydalı olabilecek hadiselerin tespit edilmesidir. Comte, bu üç hal kanunu ile aynı zamanda bir tarih felsefesi kurar. İnsanlığın gelişimini, tarih evriminin bir neticesi olarak görmekle de Saint Simon’dan ayrılmış olur. Çünkü Saint Simon’a göre, sosyoloji o anki bilgilerden hareket eder. Comte, ondan farklı olarak her bilim kendi yöntemini tarihî gelişimi içinde oluşturur görüşünü taşır. Ayrıca Comte, sosyolojinin kurulması ve bilim haline gelmesine büyük katkı sağlar.

Kendisi, pozitif felsefenin esaslarını belirlerken üç çeşit felsefeden bahseder. Bunlar, ilahiyatçı felsefe, metafizik felsefe ve pozitif felsefedir. İlahiyatçı felsefe ilk felsefe olup, pozitif felsefeyi hazırlamakta etkin rol oynar. Metafizik felsefe ise ilahiyatçı felsefeden pozitif felsefeye geçişi sağlar. Comte, insanlığın geçmişten günümüze kat ettiği ilerlemenin varacağı son aşamanın pozitif toplum aşaması olduğunu belirtir ve bunu Cours de Philosophie Positive (Pozitif Felsefe Kursları) adlı eseriyle sistemleştirir. Comte, kurduğu sistemden önceki bütün felsefelerin yıkıcı ve olumsuz olduklarını, ancak kendi sisteminin yapıcı ve olumlu olduğunu ileri sürer.

Paweł Kuczyński, Dream Books

Paweł Kuczyński, Dream Books

Saint Simon ve Auguste Comte geleneğini İngiltere’de sürdüren Jeremy Bentham, James Mill ve J. Stuart Mill gibi düşünürler de geçerli bilgi türü olarak pozitif bilgiyi benimseyerek pozitivizmin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Mill ve Bentham’a göre, nasıl doğa kanunları keşfedilmek suretiyle tabiat hadiseleri kontrol altına alınabilir ve kendi isteklerimizin doğrultusunda kullanılabilirse, aynı şekilde insan davranışlarına da yön verilebilir. Bu anlayışla, pozitivistler geleneksel ahlak anlayışını yıkarak, yerine bilimsel esaslara göre düzenlenen yeni bir ahlak anlayışı öne sürmek isterler. Bu yeniliklerin günlük yaşama uygulanıp uygulanamayacakları ayrı bir tartışma konusu olmasından ziyade burada dikkat çekilmesi gereken husus, pozitivizm ile birlikte gelen bakış açısının zamanla yaşamın bütün alanlarına tatbik edilmek istenmesidir.

Ortaya çıktığı dönem itibariyle büyük ihtişamla karşılanan klasik pozitivizm, zamanla çeşitli eleştirilere uğrayarak çökme noktasına gelmiştir. Klasik pozitivizme en büyük darbeyi, şüphesiz 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan kuramsal fizikteki gelişmeler vurmuştur. Kuantum fiziğinin ortaya çıkışı, pozitivist anlayışın temellerini yıkmıştır. O, her şeyin göreceli olduğunu gösterdiği için tek bir doğru anlayışını sarsmıştır. Dünya ile dil ve bilim, kuramlar, kavramlar arasında bire bir ilişkinin kurulamadığı ortaya çıkmıştır. Pozitivistler, bilimin bilim için olduğunu savunurlar. Bu anlayış onun işleyişine de uymaz; çünkü elde edilen bilimsel bilgiler, yaşama geçirilip, insanlığın, doğanın yararına kullanılmalıdır. Bu ölçüt dikkate alınmayınca, bilim bir canavara dönüşebilir.

Paweł Kuczyński, The Newspaper

Paweł Kuczyński, The Newspaper

Pozitivizmin kan kaybetmesi ile gözden düşmeye başlaması bir olmuştur. Üzerine kapitalist sistemin oyuncağı haline gelmesi ve faydacı yapının egemen olması, bu durumu hızlandırmıştır. Ancak, felsefede ve kısmen bilimde, pozitivizm şekil değiştirip kendini yenilemeyi başarmıştır. İşte bu dönemde oluşan Viyana Çevresi olarak bilinen akım, Neopozitivistler, Mantıkçı Pozitivistler, Mantıkçı Deneyciler gibi isimlerle anılır.

Viyana çevresinin resmi önderi olan Moritz Schlick, Viyana’ya 1920’lerin başında gelmiş ve çevreyi oluşturmuştur. Üyelerinin çoğu fizikçi olup fizik felsefesiyle ilgilenmişlerdir. Rudolf Carnap, Ernst Mach, Neurath, Kurt Gödel, F. Waisman, H. Feigl, F. Kaufmann gibi matematik ve bilim formasyonu almış mantıkçı düşünürler ve toplum bilimciler belli başlı temsilcileridir. Ayrıca çevre toplantılarına doğrudan katılmayan, fakat görüşleriyle katkıda bulunan Wittgenstein’ı, Bertrand Russell ve Frege’yi da anmak gerekir.

Mantıkçı pozitivizmin iki temel özelliği bulunmaktadır. Bunlardan ilki, mantıkçı çözümleme olarak felsefenin kavramsallaştırılması, diğeri de metafiziğin anlamsız olarak reddedilmesidir. Bu iki özelliğin birbirleriyle yakın ilişkisinin olduğunu görmekteyiz. Mantıksal çözümleme, bütün bilgiyi, bilimsel ve günlük hayatla ilgili tüm iddiaları tahlil etmek ve bu tür iddiaların anlamlarını ve onlar arasındaki ilişkileri açıklamak anlamına geldiğinden, pozitivistlerin mantıksal çözümleme düşüncesi, onları metafiziksel ya da dini iddiaların anlamsız olduğu sonucuna götürmüştür.

Viyana çevresinin üzerinde durduğu en önemli konu anlam problemini çeşitli yönlerden incelemek olmuştur. Metafiziksel-spekülatif ifadeler anlamsız olduklarında, bunlar felsefe ve bilimden temizlenmeli ve bilimsel olarak savunulabilen ifadeler son derece kesin ve eksiksiz olarak tanımlanmalıdır. Metafiziğe karşı olmak, bilim ve sağduyu dünyasının duyularımızın bize gösterdiği dünyanın ötesinde bir dünya olabileceği yolunda herhangi bir nesneyi kabul etmemek demektir.

Pozitivizmin ülkemize girişi ise, Tanzimat Dönemi’nde felsefi bir kanal ile olmayıp, edebiyat akımları ile olmuştur. Yeni okullara konan müspet ilim dersleri, Fransızca öğretim yapan okullar, Avrupa’ya gönderilen öğrenciler, eğitim kurumlarımıza gelen yabancı uzmanlar ve bazı dernekler vasıtasıyla gerçekleşmiştir.

Kaynak
POZİTİVİZM Tarihsel Süreç İçerisindeki Gelişimi ve Sosyolojik Düşünceye EtkileriFELSEFİ DÜŞÜNCENİN EDEBİYATA YANSIMASI: TÜRK EDEBİYATI’NDA POZİTİVİST ve MATERYALİST ANLAYIŞPozitivist Felsefede Doğrulama Kavramının YeriMANTIKÇI POZİTİVİZM, WİTTGENSTEİN VE DİN, Kapak resmi: Paweł Kuczyński, Ocean


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir